AYNI zamanda Yeni Alanya'nın köşe yazarı olan değerli ağabeyimiz Diş Hekimi Feyzi Açıkalın, Alanya'nın Ağustos ayı ile sınavını sosyal medya hesabında iki cümleyle özetleyivermiş. Demiş ki...

AYNI

zamanda Yeni Alanya'nın köşe yazarı olan değerli ağabeyimiz Diş Hekimi Feyzi Açıkalın, Alanya'nın Ağustos ayı ile sınavını sosyal medya hesabında iki cümleyle özetleyivermiş.

Demiş ki...

"Kış akşamı gibi. Son, hadi siz deyin 30, ben diyeyim 40 yıldan beri böyle bir Ağustos akşamı görmedim. İnanılmaz, ürpertici bir sessizlik var caddede. Ağustos böcekleri bile ötmekten çekinir gibi. İlk kez tek tekergillere minnet duygusundayım, sessizliği bozdukları için. Sonumuz hayrolsun."

Alanya dışında yaşayan ve Alanya'yı özleyenler için söylüyorum, umut veren bir durum değil son dönemde yaşadıklarımız.

Ruslara charter izni çıkmadı, Avrupalı da terörden korkup gelemiyor.

Peki, başka neler oluyor şehrin sosyal hayatında.
Merak edenler için kısa bilgiler verelim.

Feyzi Abi'nin dediği gibi, akşamları şehre adeta ölüm sessizliği hakim.

Buna mukabil; Leman Kültür, Şekspir, Deyvid Piipıl, Benzin, Hancı Pastanesi gibi işletmeler akşam belli bir saatten sonra dolu.

Fakat, isim vermeyeyim, bazılarının işletmecilerinin ve çalışanlarının verdiği bilgiye göre, bunlar kuru kalabalık.

Misal, dışarıdan bakıldığında bu mekanları kalabalık gibi gösteren müşteri kesiminin yüzde 80'i 18-25 yaş arası gençler.

Çoğunluğu üniversite çağındaki gençler veya Alanya'daki fakültelerin öğrencileri.

Ve yine yüzde 80'i geceyi bir iki bardak bira, çay veya tost ile tamamlıyorlar.

Hal böyle olunca da, bu cirolar, atılan taşın kurbağayı ürkütmesine yetmiyor.

Şehrin kaldırımlarının yanı sıra, binlerce lira para harcanıp denizin kenarına açılan isimli cisimli mekanlar şu an kuru kalabalıklara teslim.

Bunlar, şehrin ana arteri denilen bölgelerde, sosyal ve ekonomik açıdan en canlı olmaları gereken mekanlar.

Ana cadde üzerinde, sahile bakan 3-4 yıldızlı oteller bile sezonun en civcivli zamanında erkenden havlu atıp çoktan kapandı bile.

Buralarda çalışan, yazın kazanıp kışın o parayla ev geçindiren personel şimdi ne durumda, çoluk çocuk ne yiyip ne içiyorlar, bilen, arayan soran, buna çözüm öneren bir kurum veya kuruluş da yok.

Klimalı makam odalarında havanda su dövülüyor, "Umudunuzu kaybetmeyin, her şey güzel olacak" benzeri klişe süslü cümlelerle gün kurtarılıyor, o kadar.

25 Metrelik Yol ve daha yukarı bölgelerde ticari yaşamın nasıl olduğunu yazmak bile içimden gelmiyor, çünkü ana caddede durum böyleyse, gerisini varın siz hayal edin.

Koca koca içkili yemekli işletmelerin camekanında "Devren Satılık" veya "Devren Kiralık" tabelasını görmek artık işten bile değil.

Geçtiğimiz senelerde büyük umutlarla Anadolu Hastanesi civarına açılan lüks ve popüler bir balık lokantası bile en az 500 metre uzaktan görülebilecek devasa bir pankarta "Devren Kiralık" yazarak müşteri arıyor.

Çevreyolu üzerinde hayli rağbet gören bir kebapçı, müşterilerinin ısrarı üzerine alkol satışını önce sona erdirdiğini ilan etti, ardından baktı ki gelen giden azalıyor, en yakın kavşaktan geri döndü, alkol satışlarının yeniden başladığını ilan etti de, iflasın eşiğinden dönüverdi.

2000'li yılların başında Alanya halkının paralarıyla yaptırılıp büyük umutlarla açılan, "Şehrin ticareti bu bölgeye kayacak" denilerek bir tek dükkanının bilmem kaç milyara ihale edildiği Toptancı Hali'nin yanındaki Ucuz Halk Pazarı'nda bugün bir iki manav, bir iki de balıkçı kaldı, o kadar.

Önümüzdeki günlerde bu tesisin içindeki çok sayıda dükkan bir kez daha ihaleye çıkarılacak, ancak talipli çıkar mı, meçhul.

Tıpkı, büyük umutlarla, halkın malı olan arazilerin üzerine yaptırılan ve kısa sürede iflas eden ALMAR gibi, kirası dahi tahsil edilemeyen DEMAŞ gibi, Ucuz Halk Pazarı da tam bir fiyasko oldu.

"Alanya'daki butikçiler, lokantacılar, dericiler sinek avlıyor" desem yeridir.

Eskiden Alanya'da butikçi, lokantacı, hele otelci, derici ve kuyumcu olmak bir statü göstergesiydi.

Otelci, derici ve kuyumcu olana "Alanya'nın Koç'u, Sabancı'sı" gözüyle bakılır, şehrin en mümtaz derneklerine ve kulüplerine üye yapılır, lafının üstüne laf söylenmez, hepsi el üstünde tutulurdu.

Bunlar 90'lı yıllardaydı.

O zamanlar henüz Konaklı, Okurcalar, Oba ve Mahmutlar adeta köy gibiydi, kendi özerk turizm çarşıları yoktu, bu bölgelerin otellerindeki turistler akşam oldu mu Alanya'ya akın ederdi.

El arabasında su bile satsan, bir sezonda atadan kalma araziye en az iki üç katlı, dayalı döşeli ev yaptırılan yıllardı.

Kıymetini bilemedik, musluk hep akar zannettik.

Şimdi turiste yönelik kuyum ve deri işi yapıp bu işi sürdürmekte ısrar edenlere, "Herhalde kenarda kuru parası var ki, halen bu işi yapıyor" gözüyle bakılıyor.

Bakkal hediyelik eşya satıyor, butikçi ayakkabı, gümüşçü ise bijuteri. Ses eden yok.

Niye? Çünkü esnafta iş yok!

Eskiden dükkanın önüne mal çıkarana zabıta anında cezayı basardı, şimdi dükkanın içindeki bütün malları dükkanın önüne yığsan, zabıta görmezden geliyor.

Niye? Çünkü esnaf siftah yapmadan kepenk kapatıyor.
Herkesin canı burnunda, çatacak yer arıyor.

Şehrin, Alanya Kaymakamı Dr Hasan Tanrıseven'in ifadesiyle "Türkiye'nin Miami'sinin" son durumu özetle böyle kıymetli okuyucu.

"Peki güzel kardeşim. İyi güzel söylüyorsun da, sen 20-25 senedir Alanya'yı gözlemleyen, yazıp çizen adamsın. Nedir bu işlerin düzelmesi için önerin?" diye soran olursa, naçizane bir iki cümle de ben söylerim.

Misal, derim ki...

Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok.

En kötü kışı bile Alanya'nın son bir kaç yıldır en iyi yazından dolu olan Bodrum'a, Çeşme'ye, Alaçatı'ya, hatta Kuşadası'na gizli bir heyet gönderelim, o bölgelerin esnafı, otelcisi, yöneticisi bu işleri nasıl beceriyor, nasıl şehri doldurup herkese para kazandırıyor, araştıralım, gelip aynısını Alanya'da uygulayalım.

Ki...

Elin oğlu, İzmir'de kıytırık bir köyü baştan aşağı yenileyip, para harcayıp, "Kıyamet kopsa Şirince ayakta kalacak" diye ulusal medya destekli tatlı bir masal uydurup yerli yabancı binlerce turisti o köye çekebiliyorsa, biz elimizdeki Syedra Antik Kenti'ni bile ayağa kaldırmak için en az 30 yıldır git gel Konya 6 saat yapmayalım.

Elin oğlu, güzellikte senin plajının onda biri bile etmeyecek kıytırık plajına İngilizce bir isim koyup lahmacunu 30, ayranın bardağını 15 liradan İstanbul'un bir cümle işadamına, bir cümle artistine, şarkıcısına, futbolcusuna satabiliyorsa, biz de oturup, "Ramazan Bayramı'nda sahilde yatan Anteplileri, Konyalıları bari bu Kurban Bayramı'nda Çevreyolu'nun üzerinde yatıralım da çirkin görüntü olmasın" diye muhteşem (!) projeler geliştirmeyelim.

Miami'den bildireceklerim şimdilik bu kadar.

Daha fazla açtırmayın kutuyu, söyletmeyin kötüyü.

Küçüklerin gözlerinden, büyüklerin ellerinden, ortancaların yanaklarından öpüyorum, hepinizi Allah'a emanet ediyorum.