"

BİZ

yeryüzündeki şeyleri ona bir zinet yaptık ki insanları İMTİHAN edelim; hangisi daha güzel bir amel yapacak." Kur'an-ı Kerim/Kehf suresi/7. ayet.../... Antalyalıların hemşehrisi büyük alim Elmalılı Hamdi Yazır bu ayeti tefsirinde şöyle açıklamaktadır:"Çünkü biz yeryüzündeki şeyleri ona, yani yeryüzüne bir süs yaptık ki, onları, yani mümin ve mümin olmayan insanları sınayalım, hangisi amel bakımından daha güzel, imtihan edelim. Yani dener gibi fi'len açığa çıkaralım da ona göre güzellik sergileyen, güzel iş yapanlara güzel karşılık, kötülere de yaman bir azap verelim." Ayeti incelediğimizde karşımıza şöyle bir tablo çıkmaktadır. 1- Sınavın konusu DÜNYA HAYATINDA YAŞANILAN HER ŞEY. 2- Sınavın süresi REŞİTLİK ve ÖLÜM arasında geçen zaman. 3- KUR'AN hazırlık kitabı. 4-PEYGAMBER bu dersin başöğretmeni 5- HADİSLER sınavın yardımcı kitapları 6- ALİMLER onun öğretmenleridir. Ayrıca dünya yaşamının bir imtihandan ibaret olduğunu, bu nedenle dünyanın güzelliklerle süslendiğini ve insanların bu güzellikler karşısında nasıl davranacağını ve de sınavın bundan ibaret olacağını bu ayetten anlamaktayız. Buna karşılık bizlere sorulan soru; HANGİSİ DAHA GÜZEL BİR AMEL (Bir kimsenin dinin buyruklarını yerine getirmek için yaptığı işler) YAPACAK?" sorusudur. Fakat bu sorunun cevabı tek değildir. Onlarca cevap mevcuttur bu soruda. Kişinin algılaması doğrultusunda cevap da değişik bir hal alır ancak sonuç tektir. Bir matematik sorusunu farklı yollardan çözüp aynı sonuca ulaşmak gibi, Allah'ın sorusunu farklı yollardan çözüp aynı sonuca ulaşmak da mümkündür. Dünyanın neresinde olursak olalım hepimiz bu sınava tabiyiz. Zengin ya da fakir, güçlü yada zayıf, hasta ya da sağlıklı, kadın ya da erkek eşit şartlar altında bu sınava girmekteyiz. Nasıl ki matematik sorusunun cevabı zengin ya da fakir çocuğu için fark etmiyor, çalışmakla ikisi de aynı cevabı verebiliyorsa bu sınav da aynen böyledir. Üstelik Allah'ın (CC) sınavında kimseye ayrıcalık yapılmaz. Bu sınav kesin ve kati bir şekilde adalete tabidir. Bulunulan makam, mevki ve sahip olunan itibar ve servet bu sınavda kimseye ayrıcalık kazandırmaz. Tam aksine makam, mevki ve servet arttıkça sorumluluk da beraberinde artar. Verilecek hesabın adedi çoğalır. Bu durum tıpkı ailesi tarafından her türlü imkan verilip de sınıfını geçemeyen öğrencinin durumu gibidir. Bunca servet ve itibara rağmen neden başarılı olunamadığı daha sert bir şekilde sorulur. Çünkü sahip olduğu imkanların yardımı ile onun daha başarılı olması beklenir. Burada bir kıssadan hisseyi anlatmadan geçemeyeceğim. Derler ki, zengin bir adam ölümden çok korkmaktadır. Oğullarına vasiyette bulunur: "Ben ölünce kabre koyduğunuzda beni yalnız bırakmayın. Parayla da olsa bir adam tutun da bir gece de olsa kabrin içinde benimle kalsın." Yıllar geçer, adam ölür. Çocukları babalarının ölüsüyle kabirde kalacak olana bir kese altın vadinde bulunur. Hiç kimse cesaret edip buna yanaşmaz da, beş metrelik ipinden başka bir şeyi olmayan bir hamal teklifi kabul eder. Hamalı cenaze ile birlikte kabre koyarlar. Aradan daha yarım saat geçmeden hamal can havli ile kabirden çıkar. Ahali ne oldu da bu kadar korktun derler. Hamal; Kabir meleği geldi, bana ipin hesabını sordu. Ne için kullandın? Nasıl elde ettin? Karşılığında ne verdin? Karşılık olarak verdiğini nereden aldın? Bunun gibi bir sürü soru sordu. Bir kese altın sizin olsun der. Ben beş metre ipin hesabını vermekte aciz kaldım, bir kese altının hesabını nasıl veririm?