Son yıllarda, her nedense, karamsar-kötümser bir toplum olduk. Hep bardağın boş tarafına bakıyoruz, dolu tarafını görmüyoruz. Millet olarak suçluluk, aşağılık kompleksine kapılmışız. Aslında şu sırada, olaylara, gelişmelere bakınca...

Son yıllarda, her nedense, karamsar-kötümser bir toplum olduk. Hep bardağın boş tarafına bakıyoruz, dolu tarafını görmüyoruz. Millet olarak suçluluk, aşağılık kompleksine kapılmışız.
Aslında şu sırada, olaylara, gelişmelere bakınca karamsar olmak için çok sebep var ama iyimser ve umutlu olmamız için daha fazla sebep var… Muhteşem, güzel çiçeklerle dolu tarih ormanımıza oradaki çınarlara bakıp, bu ormanın içindeki zehirli otlara, bitkilere takılıp, karamsarlığa kapılmamalıyız.
Mustafa Kemal, yakın tarihimizde gene böyle bir hallerde, milletine güven ve iman tazeletmek için “Türk övün, güven, çalış” demişti; Şimdi bu sözler Ankara'da "Güven Anıtı"nda mı kaldı? Öğrencilerin eskiden her sabah hep bir ağızdan “Türküm, doğruyum, çalışkanım” andı da galiba, her nedense kaldırılmış… Oysa, bu iman-inanç tazelemeye bugün her zamandan fazla ihtiyacımız var!
***
Cumhurbaşkanı Gül hep “İyi şeyler olacak” diyor. Ama şu sırada gerçekte, pek iyi şeyler olmuyor. Ufkumuz da "iyi şeyler" yok gibi! Ama gene de günümüzdeki “iyi” güzel şeyleri bilip kötümser değil, iyimser–umutlu olmalıyız. Karamsarlığa teslim olmayalım! İman ve inanç tazeleyerek makus talihimizi gene yenmemiz gerek!
***
Aslında bu iyimser yazıma, Türk Hava Yolları aleyhinde İskandinav basınındaki iddialar sebep. Vesile oldu; Güya, Türk Hava Yolları pilotları, eğitimleri yetersizmiş, kurallara uymuyorlarmış ve İngilizceleri kötü imiş. Danimarka Ulaştırma Bakanlığı THY hakkında soruşturma başlatmış. Düpedüz iftira ve haset. Oysa sözünü ettiğim "iyi şeylerden" biri THY ve son yıllarda büyük açılımlar yapması. İstatistiklere göre en güvenilir hava yolu. Çoğu Hava Kuvvetleri kökenli pilotlarımız da maşallah en üstün seviyede. Diğer hava yolları bu rekabetten rahatsızlar!
***
İstikbalimiz sadede “göklerde mi”? Önce insanlarımızın, gençlerimizin kıymetini bilelim. Her alanda dünyadaki yaşıtlarıyla boy ölçüşecek bir insan hazinemiz var. Doktorlarımız, ilim adamlarınız var. Bu insanlarımız, her alanda, her uzmanlık sahasında yabancı meslektaşlarıyla yarışıyorlar. Her yörede devlet ve özel hastanelerimiz, uzmanları, hemşireleri ve donanımlarıyla her gün daha da mükemmelleşiyor. Mesela yaşadığım Alanya'da Devlet Hastanesi ve -adlarını yazarsam reklama girer- hastaneler öyle mükemmel ki. Eskiden hastalar yabancı ülkelere giderlerdi, şimdi yabancılar tedavi için buraya geliyorlar. Sadece Alanya'da değil Ankara'da ve İstanbul'da mesela Samatya Devlet Hastanesi çok mükemmel olmuş.
Ne var ki kötü bir huyumuz var. Bu güzel şeyleri görmeyiz. Yazmayız da, bir aksaklık olunca bunları manşetlere, ekranlara taşırız.
Ve merak ediyorum sağlık, hekimlik alanında bu seviyeye çıkılmışken dışarıdan yabancı hekim ithal etmeye ne gerek var?
***
İş alanında da çok başarılı dürüst kadın ve erkek iş adamları dünyada nam salıyorlar. Bu sahada kökenleri Vehbi Koç, Sakıp Sapancı, Nejat Eczacıbaşı ve onların çocukları, torunları... Mesela Rahmi Koç, Bülent Eczacıbaşı, Güler Sabancı... Geleneği sürdürüyorlar. Bu ülkede kazandıklarını, üniversiteler, vakıflar ve müzelerle ülke insanlarına ödüyorlar ve analarına babalarına rahmet okutuyorlar!
***
“Vehbi Koç” dedik... Kurduğu Türk Eğitim Vakfı, Türkiye'nin insan kaynaklarını durmadan besliyor. Ben TEV, yani Türk Eğitim Vakfı dendiğinde artık kurucusu rahmetli Vehbi beyin adının anılmamasından şikayetçiyim. Onun adının, Nejat Eczacıbaşı'nın, Sakıp Sabancı'nın adlarının hep hayırla anılması ve isimlerinin caddelere, parklara verilmesi ne kadar yerinde olur! Ama maalesef “vefa” konusunda pek zayıfız!
Churchill, İkinci Dünya Savaşı'nın en karanlık günlerinde “Korkacağımız şey korkunun kendisi" demişti. Bizim de şu sırada asıl korkmamız gereken şeyler "küçümserlik" ve "aşağılık" duygusu... Kısacası “Çıktık açık alınla her savaştan” deyip iman ve inanç tazelemeliyiz!