DEV bir çınar daha devrildi. Sevgili dostum, arkadaşım, gazetemizin ilk köşe yazarlarından, Alanya Lisesi'nin ilk öğretmenlerinden, Alanya turizminin öncülerinden, Avukat İlhan Postalcı Ağabeyim de göçtü gitti bu dünyadan. … … Bizim...

DEV

bir çınar daha devrildi.

Sevgili dostum, arkadaşım, gazetemizin ilk köşe yazarlarından, Alanya Lisesi’nin ilk öğretmenlerinden, Alanya turizminin öncülerinden, Avukat İlhan Postalcı Ağabeyim de göçtü gitti bu dünyadan.

… …

Bizim kuşakta yaprak dökümü bir başladı, pir başladı.

Bütün güzel insanlar, beyaz atlarına binip, birer birer terk ediyorlar bu yalancı dünyayı…

İlhan Ağabeyim de öyle yaptı.

Korkunun ecele faydası olmadığını bile bile sırada kim var diye düşünmekten korkar oldum.

Ölüm haberini aldığım andan bu yana, içim yanıyor…

Hey gidi koca çınar.

Hey gidi koca Postalcı.

Daha şimdiden aramaya başladım bile seni.

Toprağın bol olsun canım Abim, yıldızlar yağsın üzerine.

Işıklar içinde uyu.

* * *

Aslında geçinilmesi zor bir adamdı Postalcı.

Çabuk ateş alır, anında tepki verirdi.

Sinirliydi.

Ama adamdı; adam gibi adam.

Tertemiz bir dili, tertemiz bir kalbi vardı.

Yokluktan gelmişti bugünlere, o günleri hiç unutmaz, her ortamda gururla dillendirirdi.

Özü sözü birdi.

Güzel insandı kısacası…

… …

Bugün gibi anımsarım; Ziraat Bankası Alanya Şubesi’nde yeni göreve başladığım günlerdi.

Kapıyı pervasızca açıp, dili damağına yapışmış bir vaziyette girdi içeri.

Tepeden tırnağa zangır zangır titriyordu.

Bayıldı, bayılacak.

Bağıra çağıra bir şeyler anlatıyor ama ne dediğini anlamak mümkün değil.

Sakinleştirip, oturttum, bir şeyler ikram ettim.

“Sigara kullanıyor musunuz?” dedim.

“Kullanırım…” dedi. “Hele böyle durumlarda, acayip kullanırım!”.

Uzattığım sigarayı aldı, yaktı, (içti diyemeyeceğim) adeta yedi bitirdi, sonra da pamuk gibi oldu.

Uzun bir süre sustu, sonra mahcup bir çocuk edasıyla, “Kusura bakma Müdürüm” dedi; “Öncelikle Alanya’mıza hoş geldiniz… Ben Avukat İlhan Postalcı…”

O kaba saba adam gitmiş, yerine bir beyefendi gelmişti.

“Elimde değil” dedi. “Ben çok titiz, bir o kadar da asabi bir adamım… Yanlış işlemlere, yanlış hareketlere tahammülüm yoktur. Hele de bütün uyarılarıma rağmen o yanlışı, o hareketi yapan, aynı kişi olursa…”

Döndü, odamın camından parmağıyla, hatalı işlemi yapan o memurumu gösterdi.

“Şu var ya, şu kadın!...” dedi, “ hep aynı şeyi yapıyor…”

Elindeki dekontu masaya vura vura, kendisini çileden çıkaran o hatalı işlemi anlattı.

Dekontu alıp, görevli arkadaşımın yanına gittim, olayı bir de onun ağzından dinledim.

Görevli arkadaşım dedi ki; “Müdürüm, İlhan Bey haklı. Haklı olmasına haklı da; biz de haklıyız. İlhan Bey çok titiz ve sinirli bir büyüğümüz. Kendisini kapıda gördüğümüz zaman elimiz ayağımıza dolanıyor. Aman hata yapmayalım, dedikçe de hata üstüne hata yapıyoruz…”

“Neyse…” dedim, “Bir daha ki sefere daha dikkatli olun.”

İşlemi yeniden yaptırdım, odamda beni bekleyen Rahmetli’ye götürdüm, ‘bir daha olmaz/olmayacak’ deyip, özür diledim.

… …

Haftası geçmedi, yine aynı bağırış, aynı çığırış.

Odamdan çıktım, Postalcı yine yakıp, yıkıyor ortalığı.

Görevli bayan arkadaşım, hem ağlıyor, hem de özür üzerine özür diliyor. İlhan Abim de yırtındıkça yırtınıyor.

Koluna girip, odama götürdüm.

Sakinleşince, “Avukat Bey, siz bir dahaki sefere, direkt benim yanıma gelin. Siz çayınızı kahvenizi içerken, ben işleminizi yaptırırım…” dedim, anlaştık.

Bir daha da bağırış çığırış olmadı.

Memurlarım da rahat etti, Rahmetli de…

… …

Cenazesinde, o günler, bu olaylar geldi gözümün önüne, gülümsedim.

Azimli bir insandı Postalcı. Kendi kendine, ana dili gibi konuşacak düzeyde Almanca öğrenecek kadar azimli…

Acı tatlı, 35 yılı birlikte geçirdik.

Aynı sofraları paylaştık.

Birlikte şarkılar, türküler söyledik.

Ege Türkülerini çok severdi.

Oynamasını bilmez, beceremezdik ama ikinci dubleden sonra kalkar; yüzümüze gözümüze bulaştıra bulaştıra harmandalı oynardık birlikte.

Ailecek seyahatlere çıktık birlikte.

Birbirimizin sırlarını bölüştük.

Dertlerimizi, dert edindik; sıkıntılarımıza ortak olduk.

Sağlığına çok güvenir, çevresindeki herkesten çok daha uzun yaşayacağını inanırdı.

Sohbet ölüme gelince; iki kolunu ve avuçlarını açar, ‘hepinizi önüme katacağım, en son ben geleceğim’ anlamında, ileri ileri sallardı.

… …

Hey gidi Koca Çınar.

Hey gidi İlhan Abi.

Toprağın bol, mekânın cennet olsun.

Işıklar içinde uyu.

Artık Ege Türküleri, eski tadında, eski lezzetinde olmayacak.

Oysa senden gizli Zeybek Kurslarına katılmış, doğru dürüst Harmandalı oynamayı öğrenmiştim.

Sana da öğretecektim.

Şimdi sensiz, Harmandalı oynamak da tat vermeyecek.