27-31 Mayıs 2025 tarihleri arasında Azerbaycan Basının 150 yılı dolayısıyla Azerbaycan’da düzenlenen Azerbaycan-Türkiye 2. Medya Buluşması, yalnızca iki kardeş ülkenin medya mensuplarını bir araya getirmekle kalmadı; aynı zamanda ortak tarihimize, bugünümüze ve geleceğimize dair güçlü mesajlar taşıyan bir kardeşlik yolculuğuna dönüştü.

Küresel Gazeteciler Konseyi (KGK) ve Azerbaycan Matbuat Şurası işbirliği öncülüğünde gerçekleştirilen bu ziyaretin her durağı, Azerbaycan’ın işgal sonrası yeniden inşa sürecine tanıklık etmek ve bu süreci dünyaya anlatmak açısından büyük önem taşıyordu.

Gence’de Atatürk Caddesi, Şehitlik ve Nuri Paşa’nın İzleri
Yolculuğumuzun ilk durağı, tarihî ve kültürel kimliğiyle Türk dünyasının gözbebeği olan Gence şehriydi. Şehrin kalbinde yer alan Atatürk Caddesi’ni görmek, hepimiz için tarifsiz bir duyguydu. Bu sadece bir cadde ismi değil Türkiye ile Azerbaycan arasındaki sarsılmaz kardeşliğin Gence sokaklarına işlenmiş bir nişanesiydi diyebilirim.

Ziyaretimizin bir diğer anlamlı adresi, Kafkas İslam Ordusu’nun şehitleri için inşa edilen Türk Şehitliği anıtı oldu. 1918’de Azerbaycan’ın bağımsızlığı için can veren Türk askerlerinin anıt mezarında edilen dualar, aradan geçen bir asra rağmen bu kardeşliğin hâlâ dimdik ayakta olduğunu gösteriyordu.

Aynı gün, Kafkas İslam Ordusu Komutanı Nuri Paşa’nın Gence’de konakladığı tarihi evi, TİKA’nın katkılarıyla restore edilerek bugün bir hatıra mekânına dönüştürülen binayı ziyaret ettik.

Karabağ’ın Tacı Şuşa ve Demir Yumruk’un Çocukları
İkinci gün, Karabağ’a doğru yola koyulduk. Ağdam üzerinden geçerek Şuşa’ya ulaştığımız bu güzergâh, yıllar süren işgalin ardından yeniden hayata kavuşan toprakların sessiz ama onurlu dirilişini gözler önüne serdi.

Ve nihayet, Karabağ’ın tacı Şuşa… 270 yıllık tarihiyle, şiirin, müziğin ve direnişin başkenti… Yeni inşa edilen Demir Yumruk Mahallesi’nde karşılaştığımız çocuklar, bizleri görünce düşünmeden Türkçe selam verdiler. Ne bir protokol, ne bir hazırlık. Bu samimiyet, bu coşku; “iki devlet, bir millet” olmanın ne demek olduğunu anlatmaya yeterdi.

Bir zamanlar Paşinyan’ın gafletle halay çektiği yer olan Cıdır Ovası, artık Şuşa’nın yeniden doğuşuna tanıklık eden bir gurur mekânıydı. Ay yıldızlı bayrakla birlikte dalgalanan Azerbaycan bayrağı, bu toprağın gerçek sahiplerine geri döndüğünü sessizce ama kararlılıkla ilan ediyordu.

Toprak Acıyı Unutmamış: Hocalı
Şuşa’dan sonra, yüreğimizi en çok burkan durak Hocalı oldu. Acısı hâlâ taze, hâlâ canlı olan bu şehirde, Karabağ zaferine rağmen kapanmayan bir yara olduğunu görmek kolay değildi.

Ziyaretimiz sırasında, 345 aileden biri olan Selimzade Ailesi ile buluştuk. Katliam gecesi 18 yakınlarını kaybetmişlerdi. Anneleri hala kayıp olan Zenure Hanım, bize Hocalı’daki evlerinde çay ikram ederken, “Artık sizin de burda bir eviniz var, yine gelin” dedi. O evde hem yas vardı hem umut. Duvarlar suskundu ama toprak hâlâ acıyı unutmadığını anlatıyordu.

Hocalı’da yeniden kurulan mahalleler, okul, kreş ve istihdam projeleriyle geleceğe umutla bakan bir şehir yükseliyor. Ama o umut, geçmişin yasını unutmadan büyüyor.

Bakü’de Medya ve Yapay Zekâ Paneli – Stratejik Bir Ufuk
Programın son gününde Bakü’de, dijital çağın gerekliliklerini tartıştığımız “Yapay Zekâ ve Medya” konulu panelde bir araya geldik. Medyanın değişen yüzü, teknolojik dönüşüm ve etik sorumluluklar bu oturumda gündeme alındı.

Aynı gün, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Hikmet Hacıyev, KGK heyetini kabul etti. Gerçekleştirilen basın toplantısında, Hacıyev, Azerbaycan-Türkiye medya iş birliğinin sadece iki ülke için değil, Türk dünyasının ortak sesi için de stratejik bir öneme sahip olduğunu vurguladı. Şeffaflık, karşılıklı güven ve kardeşlik temelinde ilerleyen bu iş birliğinin Karabağ’ın kalkınmasına da katkı sunduğunu dile getirdi.
Teşekkür
Bu anlamlı programa katkı sunan başta KGK Genel Başkanı Mehmet Ali Dim olmak üzere, KGK Bakü temsilcisi Elşad Eyvazlı, Azerbaycanlı yetkililere, sahada görev yapan tüm çalışanlara, bu yolculuğu mümkün kılan herkese gönülden teşekkür ediyorum.
Ve bu yolculuğu daha da özel kılan bir isim vardı: Türk basınının hafızası, kalemiyle iz bırakmış duayen gazeteci Yavuz Donat. Sadece tecrübesiyle değil, zarafetiyle, tevazusuyla ve yıllara meydan okuyan gazetecilik aşkıyla bu buluşmaya damgasını vurdu.