İç siyasette yaşanan gelişmelere değinmeden önce toplumu ilgilendiren temel çatı kurum ve mevhumlarına değineceğim. Lügat anlamıyla: Devlet; 'Toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun...
İç siyasette yaşanan gelişmelere değinmeden önce toplumu ilgilendiren temel çatı kurum ve mevhumlarına değineceğim.
Lügat anlamıyla: Devlet; “Toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu hükmi şahsiyet” şeklinde tanımlanabilir.
Hukuk; “Haklar, toplumu düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen yasaların bütünü, belirli bir zamanda belirli bir toplumdaki ilişkileri düzenleyen ve uyulması devlet zoruna (kanuni müeyyide) bağlanmış kurallar bütünü" şekillerinde tarif edilebilir. Daha geniş tanımlamayla “Hukuk; örgütlenmiş bir toplum içinde yaşayan insanların birbirleriyle veya kişilerin yine kendilerinin meydana getirdiği topluluklarla ve bu toplulukların birbirleriyle olan ilişkilerini düzenleyen, kişilerin güvencesini ve insan haklarını sağlamak amacıyla oluşturulan ve devlet gücü veya uluslararası kabule şayan ortak bir güçle desteklenen bağlayıcı, genel, soyut ve devamlı kurallar bütünüdür”.
Adalet; “Ulusal veya uluslararası kural ve yasalarla tanınan hakların herkes tarafından kullanılmasının sağlanması, hakka uygunluk, hakkı gözetme herkese kendine uygun düşeni, kendi hakkı olanı verme, doğruluk” şeklinde açıklanabilir.
Siyaset; “politika, insan ve toplum idare etme sanatı, devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş veya anlayış” şeklinde tanımlanmaktadır.
Bu tanımlar ışığında devletin varlık nedeninin hükümran olduğu vatan üzerinde yaşayan insanların (millet) mutlu olmasını sağlamaktır. Liberal ve özgürlükçü yönetim anlayışına göre devletin iki ana fonksiyonu güvenlik ve adalettir.
Milleti, can, mal, ırz, inanç, düşünce ve teşebbüs özgürlüklerini ülke içi veya dışı tehlikelere karşı korumak devletlerin birinci ve en önemli görevidir. Yine bireyler arası ve devlet birey ilişkilerinde, mümkün olan en üst düzeyde herkesin hak ettiklerini almasını sağlamak da devletin ana fonksiyonlarından birisidir.
İnsanların güvende olmadığı ve en temel haklarını kullanılamadığı bir yerde huzur ve barışın bulunamayacağı çok açıktır. Huzur ve barışın olmadığı toplumlarda, üstün hayat standartlarının geliştirilmesi de mümkün olamayacaktır. Bu nedenle devleti millet adına yönetenlerin birinci önceliğinin, adaletin sağlanması olması gerekmektedir.
Adalet ve güvenliğin sağlanabilmesi, devletin, insan olmadan kaynaklanan en temel hakları önceleyen üstün hukuk kuralları üretebilmesi ile mümkün olabilmektedir. İletişim kanallarının hızla gelişmesi sonucunda Dünyanın büyük bir köy haline gelmesiyle hukuk ve yönetim kuralları tüm insanlık için ortak düsturlar haline gelmektedir. Bütün toplumlar ortak hukuk kurallarıyla yönetilmeyi talep etmektedir. Sonucunda üretilenlerden adil şekilde yararlanmayı talep etmektedirler.
Bunun yanında insanoğlu derin bir çelişki, hatta iç içe geçmiş çelişkiler yumağı içinde kıvranmaktadır. Bir taraftan, insanlığın yarısı açlıktan kıvranırken, bir taraftan da dünya nüfusunun %5’i dünyada üretilen mal ve değerlerin yarısını elinde tutmaktadır.
Siyaseti, özet olarak insan ve devlet yönetme olarak algılarsak, insanlığın sıkıntılarına çözüm bulma sorumluluğunun da siyasetçinin sırtında olduğunu görmemiz gerekir.
İnsanı en üstün değer olarak sayıp, sevmeyen siyasetçinin, insanlığın problemlerinin çözümü sorumluluğunu içinde hissetmesi mümkün değildir.
Tabii ki, adalet duygusu vicdanlarında tam olarak yeşermeyen toplumlardan ideal siyasetçilerin çıkamayacağı da çok açıktır.
Ancak, kullarını çok seven ve koruyan Allah’ın (C.C.) insanlara lütuf ve keremiyle, zaman, zaman onları sıkıntılardan ferahlığa çıkartan yöneticiler göndermektedir.
Rabbim, acımasızca kıyım ve katliamlar, açlık, her tür sapma ve anormallikler içinde kıvranan insanlık alemine barış ve huzur getirecek yönetici ve siyasetçiler nasip etsin.