HİKAYE bu ya... Mevlana Celaleddin Rumi, canından çok sevdiği kadim dostu Şems Tebriz-i'nin gidişinden, Konya'dan ayrılışından sonra çok mutsuzdur. Onun sohbetlerini çok özlemektedir. Tebriz-i'nin yaşayıp yaşamadığı bile...

HİKAYE

bu ya...

Mevlana Celaleddin Rumi, canından çok sevdiği kadim dostu Şems Tebriz-i’nin gidişinden, Konya'dan ayrılışından sonra çok mutsuzdur.

Onun sohbetlerini çok özlemektedir.

Tebriz-i'nin yaşayıp yaşamadığı bile bilinmemektedir, ki, halk arasında dolaşan bir dedikoduya göre, düşmanları tarafından hayatına çoktan son verilmiştir.

Mevlana Celaleddin Rumi her yere haber salar.

"Kim, nerede, nasıl, hangi şartta görürse görsün, müjdeli veya müjdesiz, bir haber getirene büyük ödül var" der.

Halk arasında "öldü" diye bilinen Şems Tebriz-i ile ilgili her yerden haber yağmakta, her kafadan bir ses çıkmaktadır artık.

"Büyük ödül" vaadi, Mevlana'ya gelen ihbar sayısını artırır, ki, bunların neredeyse tamamı asılsızdır.

Bir gün, şehirde yalancılığı ve üçkağıtçılığı ile nam salmış bir kişi, Mevlana'nın huzuruna çıkmak istediğini, Şems ile ilgili çok önemli haberler getirdiğini söyler.

Mevlana'nın adamları, sahtekârlığı ile ünlü bu adamın ödül peşinde olduğunu anlarlar, ama yine de söyleyeceklerini bir de Mevlana dinlesin diye alıp huzuruna çıkarırlar.

"Dün Konya'nın içindeki büyük pazarda dolaşırken, uzaktaki bir tepede, atının üzerinde Şems'i gördüm. Kendisini gördüğümü fark edince uzaklaşıp gitti" diyen adamı dinleyen Mevlana, "Bu adamı alın, yedirip içirin, servetimin de yarısını verip evine gönderin" diye tembih eder.

Bu sözler karşısında şok olan, ama söylediği yalana rağmen böylesine bir ödül beklemeyen adam sırıtarak odadan çıktıktan sonra Mevlana'nın adamları, "Efendimiz, bu adam yalancılığı ile nam salmıştır. Şems ile ilgili söyledikleri de tamamen yalandır. Nasıl olur da malınızın mülkünüzün yarısını böyle bir yalana ve adama verirsiniz" deyince, Mevlana şu yanıtı vermiş: “Yalanına malımın yarısını verdim, gerçeğine canımın tamamını veririm.”

***

Neden bu öyküyü yazdığıma gelince...

İddia odur ki, Okurcalar'daki bir okulda öğretmenlik yapan bir hanımefendi, geçen Mart ayında Mardin'in Nusaybin ilçesinde şehit düşen, aslen Konyalı olmasına karşın doğup büyüdüğü Alanya'da defnedilen Coşkun Nazilli kardeşimizin resmini panodan indirmiş, bununla yetinmeyip, yine iddiaya göre buruşturup çöpe atmış.

Milli Eğitim Müdürü Hüseyin Er'in ifadesine göre, olaya tanıklık eden öğrenciler de resmin buruşturulup çöpe atılmasını doğruluyormuş.

Dün, başta şehit Coşkun'umuzun ağabeyi Mustafa Nazilli olmak üzere Alanya'daki ülkücülerin neredeyse tamamı, bahse konu okula giderek tepkilerini gösterdiler, yetkililerden gerekenin derhal yapılmasını istediler.

Umarım ortada bir yanlış anlaşılma vardır, umarım öğrencilere ışık, rehber, yol gösterici olması gerekirken, bu vatan için canını vermiş bir kardeşimizin resmine dahi tahammül edemeyen ve unvanına "öğretmen" diyen bu hanımefendi bunu bile isteye yapmamıştır.

Biz, tıpkı Şems'in Konya'da bir tepede görüldüğü yalanına bile malının yarısını veren, gerçeği olsa canının tamamını verecek olan Mevlana hazretleri gibi, bırak şehit kardeşimizin resminin buruşturulup çöpe atılmasına, onun şerefli isminin böyle bir konuyla anılıyor olmasına dahi tahammül edemiyorken, umarım adı "öğretmen" olan bu şahıs ve onun gibi düşünenler, yaşadıkları toprakların toplumsal değerlerine karşı daha duyarlı davranmayı da kendilerine öğretirler.

***

(DİP NOT: Milli Eğitim'in yaptığı açıklamaya göre öğrenciler resmin buruşturulup çöpe atılması olayını doğruluyor. Öğretmen de inkâr etmiyor ve suçunu kabulleniyorsa, iyi bir ceza verilmeli, bundan sonra şehitlerimize saygısızlık yapan veya yapmaya teşebbüs edenlere bu ceza ibret olmalıdır.)

Coşkun Nazilli, Mart ayındaki bir saldırıda şehit düşmüş, Alanya'da toprağa verilmişti.