Alanya’nın bir önceki Belediye Başkanı Hasan Sipahioğlu şehrin Kızılkule eksenli merkezini “şahnişin” yani “cumba” olarak tanımlamıştı. Çıkıntılı bir yapı olduğu için manzaraya hakim olan şahnişinin, en değerli misafirleri ağırlaması bu benzetmeyi getirmiş olmalıdır. 

 

Çok kabaca, Kızılkule’den başlayarak, kıyının doldurulduğu alana kaçak olarak inşa edilmiş(!) Alanya belediye sarayına kadar olan bölüm, şehir merkezinin en gözde yeridir. Gelin görün ki bu bölge, şehrin her türlü imaj kaybında son yıllarda önemli rol oynamaktadır.

 

Biraz fazla başa dönersek; ne iki bin yıl öncesinin Roma’sı, ne Bizans’ı ne de Selçuklusu birer cihan imparatorlukları olmasına karşın bu bölgede deniz dolgusu yapmaya kalkışmamış. Tersine, Alanya’nın en akıllı hükümdarı olan Alaeddin Keykubat’ın inşa ettirdiği tersanenin, hiçbir şekilde dalga almayacak bir konumda yer alıyor olması, onun bir önceki uygarlıklardan ders aldığını gösterir… 

 

Gel gör ki, doğal yapıyı talan ederek şehre hizmet edildiğini iddia eden anlayışın öncüleri, 1970’li yıllardan başlayarak bu bölgeyle oynamayı marifet bilmiş. Dünyanın en güzel şehir içi kumunun üstüne dolgu yaptıktan sonra, bitirici darbeyi de balıkçı barınağı inşaatı ile sağlamış.

 

Balıkçılığa hizmet etsin diye, denizin toprak ve taşla doldurulmasıyla oluşturulan barınak, Tarım ve Ormancılık Bakanlığı tarafından Balıkçılar Kooperatifine kiralanmış. Aynı bugünlerde olduğu gibi, kooperatif yönetimi ile o yılların yerel yönetimi arasında da barınağın işletilmesi konusunda sürekli tartışma yaşanmış.

 

Barınağın, yıllar içinde Akdeniz kıyı yerleşimlerini istila eden(!) “kitsch” (kiç) gezi teknelerinin durağı haline gelmesiyle yönetim sorunu daha da kızışmış. Bir turizm bileşeni olarak pazarlanan, dayatılan ve ucuz mazot ile de desteklenen Arabesk gezi tekneciliğinin yarattığı rant, tartışmayı büyütmüş.

 

Kooperatifin, yerel yönetim ile anlaşmasıyla oluşturulan büfelerin istenmeyen üçüncü kişilere kiralanması(!) yerel yönetimi 7 Ocak’ta radikal yıkım kararı almaya itmiş. Yıkımın bir bölümünün ve yaklaşık bir ay sonra çöken rıhtımın hala yapılmamış olması günümüzün sorunu gibi duruyor. Sorun basitçe, “Turiste ayıp olacak” ya da “yetki karmaşası” başlığıyla tartışılıyor.

 

Oysa mesela kimse, barınağın gittikçe kumla dolmakta olduğu için teknelerin yanaşamadığını ve bu yüzden çalıştırılan pervanelerin yapay beton dolgunun altını oymasıyla rıhtımın çöktüğünü yazmıyor. Böylece, gittikçe büyüyen teknelerin, olası bir tamirat sonrasında da rıhtımı çökerteceğinden bahsetmiyor. 

 

Tamam, kıyı yönetimi Çevre, Tarım Orman ve Ulaştırma Bakanlığı gibi üç ayrı kurumun işbirliği ile yürüyor, rıhtım tamiratı için istenen tahsisat kolay çıkmayabiliyor. Ama bir bakanı (!) sayesinde devlet kademelerine kolayca ulaşıldığını iddia eden şehir için yetki karmaşası çok geçerli bir neden gibi görünmüyor.

 

Özet olarak; balıkçı barınağında bir “Kayıkçı kavgası” sürdürülüyor. Şahnişin yani misafir odasının tarumar edilmesine aldırmaksızın süren inatlaşmanın görünür taraflarının, kooperatif yönetimi ve Alanya yerel yönetimi olduğu gözleniyor. Turiste ayıp olmasından öte, şehre kimliğini veren bu özel alanın perişan bir halde bırakılmasının, asıl Alanya halkına hakaret olduğunun taraflarca anlaşılması gerekiyor.