Bugün 10 Kasım.
Ulu Önderimizin ölümünün 83. yıl dönümü.
Bugünde Ulu Önderimizi anmadan, ondan söz etmeden geçmek olmazdı.
Çünkü Türk’ün en büyük şansı ve yol göstericisi o…
Bugün neyimiz varsa O’na borçluyuz. Bu bir gerçek.
Ancak bir başka gerçek daha var; bu konuda nankörlüğümüz tavan yapmış durumunda…
Devir, Atatürk’e ve onun silah arkadaşlarına sallama devri.
Herkes bir bir yandaş ve candaş oluyor.
Nasıl olsa karşı duracak kimse de kalmadı; sallayan sallayana…
Atış serbest…
Serbestten de öte, her tür atış ve her tür sıyırtma, teşvik edilir oldu.
Kim Atatürk’e ve onun kader arkadaşlarına daha fazla sallarsa; Atatürk devrimlerinden ve Cumhuriyetten rövanş almak isteyenler tarafından, o denli fazla ödüllendiriliyor.
Düne kadar, Meclis dışında dillendirilen o malum densiz söylemler, artık Meclis’e taşındı. Nankörler korosu, densiz söylemlerini Meclis’te dillendiriyor artık, ulu orta ve açık seçik…
* * *
Anımsayın, PKK kontenjanından milletvekili olan Altan Tan yaptığı konuşma ile TBMM’ni karıştırmış; CHP Milletvekilleri tepki gösterip, Tan’ı protesto etmişlerdi.
AKP milletvekillerinin bir bölümü de bu densiz adamın, densizce söylemlerini alkışlarken bir diğer kısmı (sadece) seyretmekle yetinmişlerdi.
… …
Altan Tan; Cumhuriyetin kurucularına ve Atatürk’e; ‘Kemalist Diktatörler’ demiş; İstiklal Mahkemeleri tarafından yargılanan ve idam edilen İskilipli Atıf Hoca’yı, ‘mazlum ve mağdur’ olarak ilan etmişti.
Bununla yetinmemiş; T.C Devletine isyan edip, binlerce insanımızın kaybına sebep olan Şeyh Said’e sahip çıkmıştı…
Çünkü bu çanağı ona/onlara bu iktidar tutmuştu.
Çünkü Cumhuriyetin kurucularını Dersim’de katliam yapmakla suçladılar. İstiklal Mahkemelerini yerden yere vurdular. İskilipli Atıf Hoca’nın adını bir hastaneye vererek, ona sahip çıktılar.
* * *
O gün bugün Ulu Önderimize yapılan saygısızlık ve nankörlük bitmek tükenmek bilmiyor.
Bugün, bu anlamlı günde sizlerle bir fıkra paylaşmak istiyorum.
Yer, Almanya.
Dönem, Hitler dönemi.
Henüz, Yahudilere soykırım başlamamış.
Alman Yahudi’si bir adam geneleve gider. Kadınlardan birini beğenir ve beraber olmak için kaç mark istediğini sorar.
Kadın 25 Mark ister. Ancak adamın sadece 18 Mark’ı vardır.
Diğer kadına sorar, 22 Mark cevabı alır.
Sırada ki zenci kadına sorar, ondan da 20 Mark cevabını alınca, çıkmak üzere kapıya doğru yönelir.
Evi işleten kadın arkasından seslenir; ‘Ben 18 Mark’a seninle beraber olurum…’
Adam kabul eder, girerler odaya..
……
Soykırım başlayınca adam Almanya’yı terk eder.
Aradan 20 yıl geçer, adam tekrar Almanya’ya döner. Aynı yere gider, malum ev hâlâ aynı yerdedir.
İçeri girer, o kadın da oradadır.
Beni tanıdınız mı, diye sorar kadına?
Kadın; ‘Nasıl tanımam… O beraberlikten sonra sizden hamile kaldım ve bir oğlumuz oldu…’ der ve içeri seslenir; ‘Hans, gel bak, bu adam senin çok merak ettiğin baban’ der.
Çocuk adama bakar, adamın Yahudi olduğunu anlayınca da; ‘Ben saf kan Alman’ım… Ben, Yahudi baba istemem, defol...’, diye çıkışır adama, arkasını döner gider.
Adam delikanlının arkasından bağırır; ‘A Veled-i zina, şimdi beni beğenmiyorsun ama, o gün cebimde iki mark daha olsaydı, sen şimdi zenciydin!...”
* * *
Ulu Önder Büyük Atatürk olmasaydı, Altan Tan türü ve türevi yaratıklar olur muydu, bilemem.
“Diyelim ki olurdu” derseniz de şunu söyleyebilirim; o zaman da bu yaratıkların adları kesinlikle, François, ya da George olurdu… Ama şundan çok eminim, babalarının kim olduklarını bilmezlerdi.
Ne diyordu emniyet eski Müdürlerimizden Mutlu Çelik, “Ne ararsın Tanrı ile aramızda?” adlı şiirinde?
İşgaldeki hali sakın unutma(yın)..
İki de bir Atatürk'e dil uzatma(yın) .
Siz anan(ız)dan gene çıkardın(ız) amma..
Baban(ız) kimdi bilemezdin(iz), Şerefsiz(ler).
……
Aynen öyle işte…
NOT: Parantez içindeki takılar tarafımdan eklenmiştir. Anlayana…