Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (sitenin başlığı böyle) sitesine, sayın Başbakan'ın özgeçmişini okumak için girdim. Çarpıcı bir fotoğraf çıktı karşıma. Genç, dinç, kendinden emin ama kavgacı olmayan, güven veren, sevgiyle...
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (sitenin başlığı böyle) sitesine, sayın Başbakan’ın özgeçmişini okumak için girdim. Çarpıcı bir fotoğraf çıktı karşıma. Genç, dinç, kendinden emin ama kavgacı olmayan, güven veren, sevgiyle bakan bir Erdoğan fotoğrafı.
Aklımda kalan son fotoğraflarındaysa hep öfke var. Konuşmalarıysa hep tehdit dolu. Son fotoğraflarından edindiğim bir başka izlenimse, sayın Başbakan’ın artık yaşlanmış ve yorulmuş olduğu.
Ama sayın Başbakan’ın, “Benden bu kadar, artık köşeme çekiliyorum,” dediği gün, yerine geçecek bir çırağı, bir veliahdı yok. Görünürdeki yakın çevresinde kimse görülmüyor. Gizlide varsa bilemem. Baş Müzakereci mi, Dışişleri Bakanı mı, bir başkası mı?
Bizim siyasi partilerimizin en büyük hastalığıdır bu. Genel başkanlar, özellikle de başbakanlar,“Palazlanır da beni devirir,” korkusuyla, çırak yetiştirmezler.
İstedikleri kadar korksunlar, bir gün birileri gelip deviriverir onları. Siyasetin doğasında var bu. Eğer, devirecek bir güç yoksa geride (demokratik koşullar içinde, yanlış anlamayın lütfen, askeri darbeyle değil), ya parti silinip gider, ya da yeni bir lider eşliğinde yeni bir parti doğar. Lidersiz kalıp silinmiş, bölünmüş vb. partilerden doğan molozlar ise saymakla bitmez…
En yakın örnek sayın Başbakan değil mi? Adını oğluna koyacak kadar biat ettiği Erbakan’a karşı bayrak açmadı mı? Onun politik yaşamını sona erdirmedi mi?
Başbakan, görüldüğü her ortamda, gülümseyerek adına uygun güller açtıran sayın Gül’den boşalacak koltuğu kapma çabası içinde gibi, öyle değil mi?
Sitedekiyle belleğimdeki fotoğrafları karşılaştırınca, bir hüzün çöktü yüreğime.
Yine onun dönemlerinden birinde, Zincirlikuyu Mezarlığının girişindeki o güzelim çinilerden bir dizisi sökülmüş ve oraya, “Her canlı ölümü tadacaktır” diye bir yazı yazılmıştır. (Yahu ben henüz yaşarken, bana ölümü böylesine acımasızcasına anımsatmak niye? Eski çinileri bırakılamaz mıydı orada, ya da daha güzel bir söz söylenemez miydi, “Benim sadık yarim kara topraktır” gibi? Bunu hep düşünmüşümdür.)
Gerçekten, sayın Başbakan, Allah gecinden versin, ansızın “ölümü tadacak” olursa, kim geçecek Adalet ve Kalkınma Partisi’nin başına?
Meraklıları için notlar (Adalet ve Kalkınma Partisi sitesinden alınmıştır:
26 Şubat 1954 tarihinde doğdu.
4 Temmuz 1978'de Emine Hanım ile evlendi.
Ahmet Burak, Necmeddin Bilal, Esra ve Sümeyye olmak üzere 4 çocuk sahibidir.
Eğitim Durumu
1965 yılında Piyale Paşa İlkokulu
1973 yılında İstanbul İmam Hatip Lisesi
1981 yılında Marmara Üniv. İktisadi Ticari Bil. Fak.
Siyasi Kariyer
1976 yılında MSP İstanbul Gençlik Kolları Başkanlığı'na seçildi.
1984 yılında Refah Partisi Beyoglu İlçe Başkanlığı'na seçildi.
1985 yılında Refah Partisi İstanbul İl Başkanlığı'na seçildi.
1994 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na seçildi.
2001 yılında AK PARTİ'yi kurdu ve Genel Başkanlığa seçildi.
15 Mart 2003 tarihinde T.C. Başbakanı oldu.
Sonrası yok, ama bir gün eklenecek.
Bu dünya Timuçin’den Fatih’e, hiçbir hırslı cengâvere yar olmadı.
Ya sonra? Tüm partilerde olduğu gibi bir koltuk kavgası başlayacak AKP’de. Herkes, o yerin kendisinin hakkı olduğunu ileri sürecek. Kavgalar, küsüşmeler, kopmalar… CHP dışında, tek lider partilerinin hemen hepsinin sonu bu olmamış mıdır? CHP de yavru doğura doğura elden ayaktan kesilmiştir.
Sahi, Başbakan Cumhurbaşkanlığına seçilirse bir gün, kim geçecektir partinin başına? Kimlerin gönlünde yatıyor AKP Genel Başkanlığı acaba?
AKP Genel Başkanlığına ben adayım. Kazanma şansım % 0, ama ben yine de adayım, üstelik parti üyesi bile olmadan.
Oy veren çıkar mı ki? Eminim çıkar…
Bence sayın Erdoğan, veliahdını seçip duyurmalı. Daha da önemlisi, onu yetiştirmeli…