YAŞI ellinin üzerinde olanlar hatırlar. Eski Alanya Cezaevi'nin 3. koğuşu, Alanya eşrafından kimselerin çoğunlukta bulunduğu, bir dönemde

YAŞI

ellinin üzerinde olanlar hatırlar.

Eski Alanya Cezaevi'nin 3. koğuşu, Alanya eşrafından kimselerin çoğunlukta bulunduğu, bir dönemde "Ağalar Koğuşu" diye adlandırılan bu yerden nice insanlar gelip geçti, nice anılar yaşadılar.
Yetmişli yıllarda burada kalanlardan iki kişiyi anlatmaya çalışacağım.
1972 yılının Ocak veya Şubat aylarında bir akşam Kadağan Sineması'nın girişinde; Gaziantep'ten gelen bir boyacıyla Alanyalı Mevlüt Topalhacı arasında bir kavga yaşanır, her ikisinin de bir husumeti, geçmişten gelen kin veya öfkesi yoktur, delikanlılığın verdiği bir anlık hiddetle kapışırlar, boş şişe kasalarının üzerine düşen boyacı delikanlı başına aldığı cam kırığı darbesiyle yere yığılır, hastaneye kaldırılır, beyin kanaması geçirip vefat eder ve Mevlüt Topalhacı (namı değer Mevlüt Efe) Alanya Cezaevi'ne girer, 28 yıl ağır hapse mahkum olur, 3. Koğuş'ta kalmaya başlar.
Yine aynı yıl, 1972'nin 12 Mart günü ulusal basının önde gelen bazı gazetelerinde Alanya ile ilgili bir haber çıkmıştır: "Alanya Otobüs Terminali'nde devriye gezen polisler, tavırlarından şüphelendikleri iki Amerikalı turistin üzerini ararlar, iki kg kenevir bulurlar, karakola götürülürler, orada bu keneviri Türkiye seyahatlerinde içmek için tanımadıkları bir kişiden aldıklarını, ticari bir amaçlarının olmadığını anlatırlar, savcılık her ikisini de Alanya Cezaevi'ne gönderir."
Haber bu şekilde çıkmıştır.
Hem karakolda hem savcılıkta bu keneviri kimden aldıklarını söylememişler, ne kadar sıkıştırılsalar da, birçok insanla yüzleştirilseler de asla kimseyi ele vermemişlerdir. Oysa kimden aldıklarını biliyorlardır.
Gazete haberlerinde yazıldığı gibi şüphe üzerine polis onları aramamıştır, aksine birisi tarafından ihbar edildikleri için yakalanmışlardır.
İsimleri; D. E. Amendola ve M. J. Hatton olan iki Amerikalı turist yaklaşık 4 yıl ceza alırlar.
Bir yıl sonra, 1973 Kasım'ında bir trafik suçundan ben de Alanya Cezaevi ile tanıştım, beni de 3. Koğuş'a koydular.
Burada 16 gün kaldım, Henüz 18 yaşındaydım.
Bu kısa dönemde benim de anılarım olmuştur.
Ancak bütün ömrüm boyunca bende derin izler bırakan iki insanı tanıma şansı bulduğum için hep kendimi şanslı hissettim.
Birisi Mevlüt Topal (Topal Hacı), diğeri Dennis Amendola.
Cezaevindeki ilk günümde Mevlüt Ağbey bana sahip çıkmıştı, ertesi gün de Dennis ile tanıştırmıştı.
Mevlüt Ağabey 1944 doğumluydu. Yazları Damlataş tarafında bir motelde çalışır, kışları da Alanya içindeki mekanlarda vaktini geçirirdi.
Gözünü budaktan esirgemeyen, korku nedir bilmeyen, hiç kimseden veya kurumdan destek beklemeden her türlü tehlikeye atılabilen bu yiğit insana kimi Alanyalılar "Mevlüt Efe" diye hitap ederdi.
Kendisini "kabadayı" olarak tanıtan birçok kişi onun yanında sesini çıkaramaz, onunla dalaşmazdı.
Aslında çok iyi huylu, çocukla çocuk, büyükle büyük olan, insanları seven bir iç dünyası vardı.
Sohbetlerimizde bana hep o kavgadan dolayı boyacı gencin ölümüne çok üzüldüğünü, o genci ne tanıdığını, ne de husumeti olduğunu anlatır, bana da sık sık, "Hiç kimseyle kavga etme, iyi öğrenci ol, topluma faydalı biri ol" diye nasihat ederdi.
Dışa vurmak istemediği o üzüntüsü 1974 yılında amansız bir hastalığa yakalanmasına neden oldu.
Cezaevinden izin verildi, Ankara'ya tedaviye gitti ama sinsi hastalık çok ilerlemişti.
1974 yılının bir Haziran günü Müftüler Caddesi'nde buluştuk.
Ankara'dan dönmüş, çok zayıflamıştı.
Bana yaylaya gideceğini söyledi.
O yılın Ekim ayında ben de üniversiteye girmiştim, bu yüzden bu onu son görüşüm oldu.
Bir yıl sonra, 1975 yılının Mayısı'nda vefat etti ve Sekilioğlu Mezarlığı'na defnedildi.
Dennis'e gelince...
1945 yılında ABD'nin Connecticut Eyaleti'nde doğmuştu.
İtalyan asıllı varlıklı bir ailenin çocuğuydu.
Çok etkin bir kişiliğe ve maceracı bir ruha sahipti.
Her türlü kara, deniz ve hava aracını kullanabildiğini anlatmıştı.
Bir dönem müdürün emriyle cezaevinin kamyonunu o kullanmıştı.
1974 yılının Mayıs ayında genel af çıktı, hapishaneler boşaltıldı.
Dennis de arkadaşı Mark'la Mehtap Otel'e geldi, iki hafta kadar Alanya'nın tadını çıkarıp ülkelerine dönmek için Türkiye'den ayrıldı.
1976 yılının bir kış günü aniden Dennis Alanya'ya gelmişti.
Oradan buradan konuşurken, kendisinin ilk anda Mevlüt Efe'yi sorduğunu, Kemal Topal Hacı ile birlikte onun mezarına çiçek götürdüğünü ve çok ağladığını anlatmıştı.
İki üç hafta kadar Alanya'daki Kent Otel'de kaldı.
Kemal Topal Hacı ve Hüseyin Topal Hacı ile birlikte Adana ve İstanbul'a gidip türlü maceralar yaşadılar, ardından İstanbul'dan ABD'ye gitti.
Geçenlerde sevgili büyüklerim Hüseyin ve Kemal Topal Hacı ile buluştuk.
Üzerinden 40 yıl geçen o günleri konuştuk, merhum Mevlüt Ağabey ve ABD'li Dennis'i andık.
Hatta Hüseyin Ağabey (Meke) Dennis'in bir seferinde Mevlüt Efe'nin mezarına bir hoca götürüp 1 saat dua okuttuğunu anlattı.
Biz de kararlaştırdık, bir gün birlikte onun mezarı başında bir fotoğraf çektirip Dennis'e gönderip onu Alanya'ya davet edeceğiz.
Bu anlattığım olayda iki kişiden birisi Alanyalı, Türk vatandaşı ve Müslüman, diğeri ise İtalyan asıllı bir ABD. vatandaşı ve Hıristiyan'dı.
Demek ki iyi insan olmanın ne dini ne de milliyeti oluyor.
Ve bu olayların geçtiği, benim de üzerinde doğup büyüdüğüm Alanya'da daha nice insanlar ve hikayeler vardı.
Onları hatırlamak ve ortaya çıkarmanın bir tarihi görev olduğunu düşünüyorum.
(DİP NOT: Alanya'da Dennis'in iki kilogram kenevirle yakalandığı aynı dönemde Billy Hayes adında bir Amerikalı da aynı miktarda kenevirle İstanbul'da yakalandı. Sonra cezaevinden kaçtı ve anılarını dünyaca ünlü film yönetmeni Oliver Stone'a sattı. Yıllarca Türkiye'nin imajına büyük zarar veren 'Gece yarısı Ekspresi' filmi böyle doğdu.)