Turizm, yürekte başlar, beyinle devam eder. Yani, yürek ve beyin işidir turizm. Birinden biri eksik olursa, olmaz; ikisi birden gereklidir. … … E ama bugüne kadar olduuuu!?... Oldu da... Bu kadar oldu işte... Daha fazlası olmuyor... Yürümüyor....

Turizm, yürekte başlar, beyinle devam eder.

Yani, yürek ve beyin işidir turizm. Birinden biri eksik olursa, olmaz; ikisi birden gereklidir.

… …

E ama bugüne kadar olduuuu!?...

Oldu da... Bu kadar oldu işte... Daha fazlası olmuyor... Yürümüyor.

Beyin devreden çıkınca ya da çıkarılınca, turizm topallamaya başlıyor.

Tarımı bitirdik, turizmi de bitirmek üzereyiz.

* * *

Turizmle ilgili sivil toplum kuruluşlarımızın kanaat önderleri(!) yakınıyorlar; “müşteri kalitemiz giderek düşüyor...” diye...

Neden düşüyor?

Çünkü beyninizle yapmıyorsunuz turizmi...

Turizmi beyniyle yapan kişi; turizmin, bireysel olarak yapılamayacağını bilir.

Toplumsal bir olaydır turizm. Toplumsal aklı, toplumsal beyni, toplumsal inancı ve toplumsal organizeyi gerektirir.

Nerede turizm yapılıyorsa; orada yaşayan herkes, o organizeyi sahiplenmek zorundadır...

O bölgede yaşayan hiç kimse, “Benim gelirim, turizmden değil, beni ırgalamaz...” diyemez...

Diyen ya da öyle davranan varsa; o, onların sorunu değil, turizmcinin sorunudur.

Neden turizmcinin sorunudur?

Çünkü o zihniyeti eğitmek de turizmciye düşer.

Turizmi yüreğiyle, beyniyle yapan bir turizmci, turizmin baltalanmasına izin vermez. Baltalayanı izler, bulur, çıkarır, eğitir...

Eğitim için tüm olanaklarını seferber eder.

Belediyelerle içli dışlı çalışır.

Gün olur eğitimci gibi davranır, gün olur kolluk gücü gibi davranır. Gün gelir, eğitim kurumlarıyla işbirliği yapar, gün gelir kolluk gücü örgütleriyle...

* * *

Turizmci, “...Herkes kendi işini yapar. Bu kentin valisi, kaymakamı, belediye başkanları var… Kolluk güçlerinin yetkilileri var… Onlar gereğini düşünür ve yapar…” diyemez. Derse, kendi kendini kandırır...

Nitekim de bizim turizmcilerimiz, böyle yapıyor...

Yani?

Yani kendi kendini kandırıyor...

Yani?

Yani, beyinleriyle yapmıyorlar turizmi...

Onun için yerleşim merkezlerimiz, çarpıldıkça çarpılıyor...

Onun için turist, görüntü ve gürültü kirliliğinin içerisinde boğuluyor...

Onun için Alanya’nın en gözde alanları, kel alaka kooperatifler, kuruluşlar, kişiler tarafından kiralanıp, peşkeş çekiliyor.

Onun için turist, hanutçulardan kolunu, bacağını kurtaramıyor...

Onun için turist, kazıklanıyor...

Onun için turist, rahatsız...

Onun için paralı turist gelmiyor...

Onun için kalite, her geçen yıl, gittikçe dibe vuruyor...

* * *

Alanya’nın otellerinin büyük bölümü, ana caddelerin kenarında...

Bu caddelerde, motorlu araç trafiği, kesintisiz 24 saat süreyle akıyor.

Eğer bu otelleri işleten turizmciler(!); o caddelerden geçen egzozları patlak motorlu araçların, bu caddelerden geçişini denetlemiyor (daha doğrusu denetletemiyorlarsa), hiç kusura bakmasınlar, o işletmeciler, işlerini beyinleriyle yapmıyor demektir.

Alanya’da, arabasının ya da motosikletinin egzozunu özellikle deldiren sapık bir güruh var. Bu araçlar da belli, bunları kullananlar da...

Bunları herkes biliyor ve görüyor...

Turizmciler de biliyor, emniyet yetkilileri de...

Ama yıllardır, bu görgüsüz sapıkların, sapıklıkları (çeşitli gerekçelerle) engellenemiyor.

Eğer “Ben turizmciyim” diyen bir kişi, bunlardan rahatsızlık duymuyorsa; bu sapıkların, bu caddelerde ve de bu kaldırımlarda cirit atmasını engelleyemiyorlarsa; hiç kusura bakmasınlar, onlar turizmci falan değildir... Başka bir şeydir...

Turizm gönül işidir, yürek işidir ama en önemlisi beyin işidir.

İşletmesinin yakınında, görüntü ve gürültü kirliliğine izin veren turizmci, turizmci olamaz.

Aman efendim, sorunumuz sadece “gürültü kirliliği mi?

Elbet değil...

Daha onlarca, yüzlerce sorunumuz var.

Ama her sorunun nedeni (daha doğrusu öncelikli nedeni) aynı neden...

Beynimizi kullanmıyoruz, beynimizi...

NOT:

Bu yazı, 29 Kasım 2010 tarihinde de yayımlanmıştı.