Atanmışlar ve seçilmişler arasındaki en önemli sorun aralarındaki yetki, tecrübe ve bilgi çatışmasıdır. Bürokratlar uzun yıllar ve eğitimlerden sonra geldikleri makamlarda bir anda kendilerinden çok daha az bilgili ve tecrübeli gördükleri...
Atanmışlar ve seçilmişler arasındaki en önemli sorun aralarındaki yetki, tecrübe ve bilgi çatışmasıdır. Bürokratlar uzun yıllar ve eğitimlerden sonra geldikleri makamlarda bir anda kendilerinden çok daha az bilgili ve tecrübeli gördükleri veya gerçekten öyle olan kişileri seçimler yoluyla başlarında emir aldıkları bir siyasetçiyle karşılaşırlar. Bürokratlar siyaset yapması hatta bir siyasi partiye üye olması dahi yasak iken siyasetin içerisinden siyaset yaparak bulundukları makamlara gelen seçilmiş kişiler tarafından siyasi bir yönetim tarzı ile yönetilmek, siyasi düşüncelerini araştırıp bir tür fişleme içerisine girmek siyasilerin alışık olduğumuz; göreve geldiklerinde ilk yaptıkları icraatlardır. Böyle bir iklimde bürokratlar ya sisteme ayak uydurarak yani başlarına gelen seçilmişlerin siyasi görüşleri doğrultusunda davranarak ya da görevlerini yaptığına inanarak siyasi seçilmişlerle bir kavganın içerisine girer. Bu kavga genellikle seçilmişlerin zaferiyle sonuçlanır ve bürokrat ya emekli olur veya buna zorlanır ya da ıskarta bir görevde siyasi iklimin değişmesini bekler.
Dönem dönem bürokratlar da görev ve yetkilerinin sınırlarını aşsa da, kendini devletin sahibi yerine koysa da yine de bu sorun seçilmişlerin gidermesi gereken sorunlar olmuştur. Seçilmişler devamlı kendilerinin seçilmişler olarak; seçildikleri için atanmışların her anlamda üstünde görseler de aslında seçilenlerde parti genel başkanları tarafından atanarak seçilmişlerdir. Dolayısıyla seçilenlerin kendileri de dolaylı olarak atanmışlardır. Gördüğümüz gibi sonuç olarak devletin her kademesi doğrudan veya dolaylı atanmış insanlar tarafından yönetilmektedir. Bu durumun suçlusu ise Partiler Kanunu ve onu yapan yasamadır. Bürokrat-Siyasetçi çatışması veya uyuşmazlığı aslında yukarıda tepişen filler ve aşağıda her halükarda ezilen, bedel ödeyen çimlerdir, yani vatandaşlardır.
Bu sorunun çözümü ise, yapılacak yeni bir Anayasa'nın ve altında oluşacak kanunların Yasama, Yürütme, Yargı ve Bürokrasi'nin tam denetimine izin veren bir yapıda olmasıdır. Örnek olarak hukukçuların değil tam anlamıyla hukukun üstünlüğü gibi bir yaklaşımla adaletin yaptırımının siyasi bürokratik ve hukuki hiçbir dokunulmazlığa takılmadan tam anlamıyla uygulanması gerekir. Bu durumu garanti altına alacak, herkesin yargılanabildiği, herkesin hesap verebildiği bir sistem tüm hataların anında tespitini sağlar. Tüm suçların anında ceza ile karşı karşıya kaldığı bir sistem, bu sorunun çözümü olarak karşımıza çıkmaktadır.