ALANYA'DA doğup büyümüş, ilk, orta ve lise eğitimini Alanya'da almış, üniversite eğitimi için gittiği gurbette bile üniversite eğitimi için Alanya'dan giden gençlere sahip çıkmış, 2002'den beri içinde olduğu aktif...

ALANYA'DA

doğup büyümüş, ilk, orta ve lise eğitimini Alanya'da almış, üniversite eğitimi için gittiği gurbette bile üniversite eğitimi için Alanya'dan giden gençlere sahip çıkmış, 2002'den beri içinde olduğu aktif siyaset yaşamı boyunca Alanya'yı bir an olsun unutmamış, kimimizin ağabeyi, kimimizin de kardeşi olan Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu'na açık mektubumdur.

Sevgili Mevlüt abi...

Doğup büyüdüğün Türkler'e sadece 10 kilometre ötedeki Elikesik'te, bundan 10 gün önce, aklıma geldikçe kalbimi kanatan çok tuhaf, dramın da ötesinde bir hadise cereyan etti.

Biliyorum yoğunsun, vaktin varsa 5 dakikada anlatacağım.

İsmi; Öykü...
Henüz 8 yaşında...

6,5 yıl önce, yani daha 1,5 yaşındayken, hiçbir şeyin farkında değilken, öz annesi tarafından, "parayla bakılması şartı ile" Elikesik Mahallesi'nde yaşayan 3 çocuklu bir aileye verilmiş.

Öz annesi bir iki kez gelip gitmiş, biraz para bırakmış, sonra sırra kadem basmış.

"Para karşılığı" Öykü'ye bakan aile, öz annesinin ortadan kaybolmasına rağmen Öykü'ye sahip çıkmaya devam etmiş.

Aradan tam 6.5 yıl geçmiş, minik Öykü 8 yaşına gelmiş.

Öz annesinin terk edip gittiği Öykü'yü 6,5 yıl boyunca Elikesik'li Zahide-Ramazan Yavuz çifti büyütmüş.

Zahide'yi "anne", Ramazan'ı "baba" bilmiş.

Okuma yazmayı, şiir yazıp resim yapmayı, "anası babası" bildiği Yavuz Ailesi'nin yanında öğrenmiş.

Her yıl doğum günü kutlanmış, okuma bayramlarında prenses elbiseleri giymiş.

Öykü bundan 3 yıl önce, daha 5 yaşındayken, “Anne, diğer arkadaşlarımın anneleriyle resmi var ama neden benim seninle hiç bebeklik resmim yok" diye sormuş.

Zahide anne, hemen en yakındaki fotoğrafçıya gidip kızıyla, minik Öykü ile fotoğraf çektirmiş.

Zahide’nin annesine anneanne, kardeşine teyze demiş.

Zahide'nin öz kızını abla, öz iki oğlunu abi bilmiş.

Kısıtlı imkanlarla yaşayan, Öykü'yü kendi çocuklarından ayırmayan Yavuz Ailesi, bir gün aniden rahatsızlanan Öykü'yü doktora götürmüş.

Minik Öykü'nün soyadının farklı olduğunu gören doktor, görevini yapıp durumu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın yerel yetkililerine bildirmiş.

"İhbar" üzerine Elikesik'e gelen Sosyal Hizmetler Müdürlüğü yetkilileri, “Madem öz babası ortada yok ve öz annesi de terk edip gitmiş, o halde Öykü devletin çocuğudur" deyip daha 8 yaşındaki Öykü'yü ağlata ağlata Yavuz Ailesi'nin elinden alıp Antalya'ya, adı "Sevgi" olan evlerden birine götürmüşler.

Öykü’nün aileden neden koparıldığı belli değil.

6,5 yıldır bakan, koruyup kollayan aileye verilen net bir cevap yok!



Minik Öykü'nün "zorla" ve "ağlata ağlata" devletin arabasına bindirilirken aileye söylenen iki gerekçe var ortada.

Birincisi; “Öykü’nün odası ve kendine ait dolabı yok.”

İkincisi; “Evde minik Öykü'nün abi bellediği 18 ve 20 yaşlarında iki delikanlı var. Öykü için büyük tehlike!”

8 yaşında olan, daha "hayat", "devlet", "dram", "bürokrasi" kavramlarının bile farkında olmayan, amiyane tabirle ağzı süt kokan Öykü 10 gündür Antalya'da, Çocuk Esirgeme Kurumu'nda, aileleri tarafından terk edilmiş diğer çocuklarla beraber.

Öz babası annesini terk etmiş, öz annesi Öykü'yü terk etmiş, bunlardan haberi yok, ailesi, anası babası, abisi ablası bildiği insanlarla büyümüş, şimdi soğuk, bilmediği bir binada, tanımadığı çocuklar ve insanlarla yaşamak zorunda!

Aile, "Büyük bir eve taşınalım, odası, dolabı olsun, gerekirse 'tehlike arz eden' ağabeyleri başka evde yaşasın, yeter ki Öykü'müzü geri versinler" diyor ama Öykü'yü ağlata ağlata, ailesi bildiği, anası babası bellediği insanlardan "zorla" ve "bürokrasi" zihniyetiyle koparan görevliler "Nuh" diyor, "Peygamber" demiyor.

Sevgili Mevlüt abi...

Sesimizi, minik Öykü'nün çığlığını duyacak tek hamimiz, tek Bakan'ımız sensin.

Devlet Baba, en başta "sözde" yetişkinlerin yaptığı bir hatanın bedelini 8 yaşında bir kız çocuğundan almamalı.

Diyeceğim o ki...

10 gündür hangi travmalardan geçtiğini bilmediğimiz ama tahmin edebildiğimiz, kimlere emanet edildiği meçhul minik Öykü'nün dramına sahip çıkarsan, yaşam Öykü'sü zaten kötü başlamış minik Öykü'nün ailesi bellediği insanlara yeniden kavuşmasını sağlarsan, emin ol, bugüne dek verdiğin hizmetlerden aldığın duaların on katı dua alırsın.

Ben, "Ama bürokrasi böyle emrediyor" anlamam...
Ben, "Ama Öykü'yü bu aileye verirsek emsal teşkil eder" bilmem...

Kıymetli Mevlüt abi...

Senden ricam...

Hangi şartla olursa olsun, hangi bürokrasi esnetilecekse esnetilsin, şu an hangi psikolojide olduğu bilinmeyen, delirdi mi çıldırdı mı haber verilmeyen 8 yaşındaki ufacık bir kız çocuğunun travmasına son verilsin!

Bu "ulvi" görev senindir Mevlüt abi.
Saygılar sunarım.

***

(DİP NOT: Minik Öykü'nün dramını gündeme ilk getiren isim olan ve köşe yazıma ilham veren Kanal A Televizyonu Haber Müdürü sevgili Gaye Coşkun'a teşekkür ederim)