BİR gün mezarlığa anneannemi ziyarete gittiğim zaman bir adam gördüm. Tek başına bir mezarın başında oturmuş sessiz sessiz ağlıyordu. Biri omzuna dokunsa, akıttığı sessiz gözyaşları feryat olup yankılanacak gibiydi. Bir süre adamı,...
BİR
gün mezarlığa anneannemi ziyarete gittiğim zaman bir adam gördüm. Tek başına bir mezarın başında oturmuş sessiz sessiz ağlıyordu. Biri omzuna dokunsa, akıttığı sessiz gözyaşları feryat olup yankılanacak gibiydi. Bir süre adamı, acısını yaşamasını izledim. Sonra dayanamadım ve yanına gittim. Belki de konuşacak birine ihtiyacı vardır diye düşündüm. Ama adam zaten saatlerdir konuşuyormuş toprağa emanet ettiğiyle. Amca öyle içli ağlıyordu ki, empati yerine sempati yapıp onunla ağlayan tarafa geçtim. Ben sormadan anlatmaya başladı. Amca lisede bir kıza aşık olmuş, “Öyle böyle aşık değildim” diye anlattı gözyaşlarıyla. O zamanların meslek lisesinde karşı apartmanındaki kıza gönlünü kaptırmış, tabi kızda buna. Kızın ailesi istememiş çocuğu, malı-mülkü yok diye. Yıllar geçmiş amca başkasıyla evlenmiş, kadın başkasıyla. Sonra bir gün bir ölü evinde karşılaşmış eski aşıklar. Biraz sohbet edince ikisinin de eşinin öldüklerini öğrenmişler. Böyle tesadüfler sadece filmlerde olur sanıyordum ama gerçek hayatın ta kendisiymiş. Amcanın tabiriyle “45 yaşında insanın midesinde kelebekler uçar mı? ölü evindeyim, midemde kelebekler uçuyor güzel kızım sen bilir misin?” dedi. “Sevdiğine kavuşamamak ölümden daha kötü sanırdım, sevdiğini geç kavuşmuşken toprağa koymak daha da kötüymüş be güzel yavrum” dedi ağlayarak. Dayanamadım, yaklaşık on dakika amcaya sarılarak ağladım. Sonra devam etti… O ölü evinden sonra bunlar yeniden evlenmişler. İkisi de hayatlarının en güzel günlerini yaşamışlar. “Ellerimle domates yedirdiğim bir kadını, ellerimle toprağa verdim. Hangi toprak bu domatesi geri verir bana” dedi? Hangi toprak geri verir?
Ölüm doğumun ayrılmaz parçası olup, hayatın sana sunduğu bir alana bir bedava hediye paketi gibi. Ben o günden sonra hayatımın bir evresinde gurur denen zırhımı çıkarıp portmantoya astım. Ve sevdiğim insanlar ne yaparlarsa yapsın, onları kazanmaya çalıştım. Hani derler ya ‘sen elinden geleni yap, gerisini bırak” diye… Bu şekilde yaşadım. O kadar fazla elimden geleni yaptım ki, bazen kendi kimliğimi kaybettim. Ne mi oldu? En ufak pişmanlığım yok geçmişe dair. Sonuçları kenara koyup ‘ben elimden geleni yaptım’ diyebilmek, toprağa koyduğun insana karşı verdiğin en büyük savaştır. Sahi siz elinizden geleninin ne kadarını yaptınız? Bir kenara koyup ‘olmuyorsa olmaz’ mı dediniz, yoksa olması için uğraşıp ‘olmasa da olur mu’ dediniz. ‘İnsan sevdiğinin değerini kaybedince anlar’ derler. Ve bunu yaşamak insana kalan en büyük yüktür. Lütfen ama lütfen sevdiğiniz kim varsa bugün arayın, yarına bırakmayın. Üzgünseniz üzgün olduğunuzu, seviyorsanız sevdiğinizi söyleyin. Bir megafon olsa dünyanın tepesine çıkar bağırırdım ama imkanlarım kelimelerim kadar. Lütfen ileride pişman olmamak için şuana odaklanın ve içinizden geldiği gibi davranın, aklınızdan geldiği gibi değil. İçinizdeki ses sizi doğruya götürecektir.