DÜNKÜ köşe yazımda özetle şöyle demiştim: 'Kaymakam Tanrıseven'in turizm içerikli toplantı sonunda esnafa yönelik sarı kart niteliğindeki uyarıları gayet yerinde. Ama eksik olan bir şey var. O da, otelciye, diskocuya, barcıya...
DÜNKÜ
köşe yazımda özetle şöyle demiştim: “Kaymakam Tanrıseven’in turizm içerikli toplantı sonunda esnafa yönelik sarı kart niteliğindeki uyarıları gayet yerinde.
Ama eksik olan bir şey var. O da, otelciye, diskocuya, barcıya tek satır uyarı olmaması. Biz bu filmi Sipahioğlu döneminde 15 sene boyunca zaten izlemiştik, aynı film şimdi yine vizyona giriyor. Varsa yoksa küçük esnaf.
Dünyaca ünlü (!) Alanya eğer 15 sene boyunca ‘Turisti kolundan çekiştirmeyin’ projeksiyonunu aşamamışsa vah bize, vahlar bize. ‘Ölmüşüz ama ağlayanımız yok’ desem, acaba fincancı katırlarını ürkütmüş olur muyum?”
***
Sağ olsunlar, köşe yazımdaki bu ifadelere gerek ALTSO yönetimi içinden, gerek bazı meslek odası başkanlarından, gerekse çok sayıda esnaftan yazılı ve sesli olarak tam destek geldi.
Adeta “Az bile yazmışsın, eline koluna sağlık” diyenlerin sözcüsü olan ve Cuma Pazarı içerisinde yıllardır butikçilik yapan Murat Çetinkaya, sosyal paylaşım sitesi Facebook hesabından şu açıklamayı yaptı:
“Kalemine yüreğine sağlık sevgili Alper. Esnaf kimsenin şamar oğlanı değildir. Alanya’daki oda başkanları bile ‘Ne şiş yansın ne kebap’ derken esnafın yanında duran şu yazıyı kaleme almana sonsuz teşekkürler.”
***
Peşi sıra, “İşte Alper kardeşimin bugünkü yazısı” deyip, sağ olsun, benim yazının tamamını takipçileri için paylaştı, ardından arayıp, Yeni Alanya’yı Cuma Pazarı’nda elden ele dolaştırdığını, yazımı tüm esnafa okuttuğunu söyledi, narsistik duygularıma adeta tavan yaptırdı.
***
Şaka bir yana…
Alanya’da esnafın dilinden, ruh halinden en iyi anlayabilecek üç beş gazeteciden biri olduğumu rahatlıkla iddia edebilirim, çünkü ben de Alanya’da bilfiil 5 sene boyunca esnaflık yaptım.
***
Bilenler bilir, bilmeyenlere anlatalım.
Atatürk Bulvarı üzerindeki Hancı Pastanesi’nin iki bina batısında 5 sene boyunca büfe işlettim.
Bu yüzden; dükkan kirası nedir, kredi kartının hesap kesim tarihleri nasıl takip edilir de ödemeler bir sonraki aya takla attırılır, Bağ-Kur’u ödeyemeyince ne olur, evin ve dükkanın elektrik ve su faturası kapıya dayandığında ödemek için hangi ekonomik formüller devreye sokulur, zabıta ile nasıl mücadele edilir, falan filan.
***
İddia ediyorum, Alanya’da bunların hepsini profesyonel derecede bilen nadir basın mensuplarından biriyimdir, çünkü 5 sene boyunca her Allah’ın günü idman yapmışlığım vardır.
***
Hele, “eski, sivri dilli, üstelik mesleği bırakmış ve ‘nasıl olsa medya sektörüne bir daha dönmez’ diye bakılan bir gazeteci” olarak o dönem zabıta memurlarının kendilerine gelen (ve sonradan hepsinin içi boş çıkan) isimsiz (!) ihbar mektupları üzerine işyerime yönelik operasyonları var ki, yemin ediyorum, senaryosunu yazıp filme çektirsem, Altın Portakal’ın kısa film kategorisinde ödül bile alır.
***
(Size söz, bu işte hiçbir baskısının olmadığına gönülden inandığım Sipahioğlu döneminde yaşadığım bu zabıta operasyonu işini sizinle geniş bir yazıda paylaşacağım)
***
Uzun lafın kısası…
Sezon başladı başlayacak, krizin kapıda olduğu, yurtdışından pek de hayırlı haberlerin gelmediği söylenen şu günlerde, “kasabın et derdine düştüğü” şu dönem “canının derdinde olan” esnafın yakasını artık bırakalım, ince ayar vermekten vazgeçip antipatik olmayalım.
Ve… Geride bıraktığımız 15 sene boyunca çarşı merkezinde oluşan, “Güçleri sadece ufak esnafa yetiyor. Otelciye, barcıya, diskocuya güçleri yetmiyor” algısını daha da alevlendirecek açıklamalara imza atmaktan mümkün mertebe imtina edelim.
***
Ve naçizane bir talep…
Okurcalar ile Demirtaş arasındaki bilmem kaç bin yatağı barındıran bilmem kaç yüz otelin Herşey Dahil Sistem çalışan mutfağına, müşteriye verilen yemek ve içeceklere nasıl bir denetim yapılacağı konusunda da açıklama yapılsın.
Nasıl ki, “Çarşıda kolundan çekiştirilip zorla dükkana sokulmak istenen turist bir daha gelmez” deniliyorsa, emin olun, önüne rezil bir yemek konulan, merdiven altı alkol veya meşrubat dayatılan turist de bir daha buralara ayak basmaz.
***
ATATÜRK HEYKELİ YOLDA!
Dünkü köşe yazımın sonunda, Belediye Çay Bahçesi yanına açılan Balmumu Heykel Müzesi’nde Atatürk heykelinin olmadığını gündeme getirmiş ve acilen bu hatadan dönülmesini rica etmiştim.
Sağ olsun, müzenin sorumlusu Cafer Aksoy telefonla arayıp bilgi verdi.
Dedi ki: “Biz de en az sizin kadar Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü çok seviyoruz. Ama heykelleri direkt Rusya’dan satın aldık, o dönem ellerinde Atatürk heykeli olmadığını, kalıp çıkaracaklarını ve en erken 2015’in Mayıs ayında teslim edebileceklerini söylediler. Biz de o sırada ellerinde hazır olan diğer ülkelerin devlet büyüklerinin heykellerini Alanya’ya getirip müzeyi açtık, Atatürk heykeli siparişimizi de verdik. Müzede en güzel köşeyi zaten Atatürk heykeli için ayırmıştık. Bu durumdan, sizin sözüne ettiğiniz hususla ilgili hassasiyet gösterip Atatürk heykelinin mutlaka olması gerektiğini söyleyen Alanya Belediye Başkanı Sayın Adem Murat Yücel’i de bilgilendirdik. Mayıs ayında heykeli teslim alınca görkemli bir açılış yapacağız.”
***
Sizin anlayacağınız, benim açımdan bu kriz “şimdilik” tatlıya bağlandı. Ben de sizler gibi dört gözle Mayıs’ı bekliyorum.
Ve kendimi şöyle teselli ediyorum: “Atatürk gibi eşsiz liderlerin heykeli de öyle üç beş günde yapılmaz, özen ister, emek ister.”