"BEN
Alanya'ya gelen hizmete bakarım arkadaş" dedi vatandaşın biri.
"Para kasasıymış, ayakkabı kutusuymuş, 'Paraları sıfırla evlat' konuşmalarıymış, beni ilgilendirmez. Hem zaten onların tamamı montaj, paralelcilerin işi. İnanmıyorsun değil mi Tayyip Baba'yı bitirmek için ortaya atılan o çirkin iftiralara" dedi bir başkası.
Sokağı dinliyorum epeydir.
Ortalık karışık sizin anlayacağınız.
Misal, kimi diyor ki; "Sabahtan akşama kadar evimde veya işyerimde Halk TV ve Ulusal TV'den başkasını izlemem. Cumhuriyet ve Sözcü'den başka gazete de okumam. Çünkü geriye kalan diğerlerinin hepsi yandaş medya."
Kimi de diyor ki...
"ATV'yi, ATV Haber'i, Kanal 24'ü veya Kanal 7'yi izleyeceksin, Sabah'tan başka da gazete okumayacaksın. Çünkü ülkenin en sağlıklı haberlerini bir tek onlar veriyor. Diğerleri emperyalist güçlere hizmet ediyor."
Ortalık fena karışık, bildiğiniz gibi değil.
Kendimden örnek vereyim.
Misal, ister yağmur çamur olsun, ister Ağustos sıcağı, isterse kış kıyamet.
Motosikletli bir ağabey her sabah bizim mahalleyi dört dönüyor, her apartmanın kapısına en az üçer adet "Zaman" ile "Bugün" gazetesi bırakıp sessizce başka mahallelere, başka apartmanlara doğru yol alıyor.
Üstelik bu hizmetinden hiçbir ücret de talep etmiyor.
21 senelik gazeteci olarak bir gazetenin hangi şartlarda hazırlandığını, kaç kişiyle uğraşılıp emek verildiğini ve kaça mal edildiğini üç aşağı beş yukarı bildiğim için, işin açığı bu duruma hayret ediyorum.
Koca bir mahalleye, koca bir ilçeye, koca bir şehre ve koca bir ülkeye her sabah bıkıp usanmadan bırakılan bu gazetelerin değirmenine kim ya da kimler su taşıyor, bilmek, buna göre analiz yapmak istiyorum.
Düne kadar Fethullah Gülen'in elini öpmek, hayır duasını almak için sık sık Amerika'ya giderken 17 Aralık'tan sonra bir anda "çark eden", pardon, "doğru yolu bulan" ağabeylerimiz mi bu değirmenin sakaları, yoksa gerçekten de emperyalist devletler mi sağlıyor bunun finansmanını, ortaya çıksın istiyorum.
Kafam ne kadar karışık, tahmin bile edemezsiniz.
Dünya hızla değişiyor.
Biz "Orta Asya'dan Çin Seddi'ne" hamaseti yaparken, çaktırmadan globalizm sarmış dört bir yanımızı, haberimiz yok.
Altımızda Japon, Fransız, Kore veya Alman malı arabalarla seçim çalışması yapıp, İtalyan kesim takım elbiselerimizle "milli" ve "yerli" değerlere vurguyla oy isterken, her şeyimiz "yabancı" olmuş, farkında değiliz.
Arabamız, telefonumuz, televizyonumuz, giyim kuşamımız bile buram buram "yabancı" kokarken, kendimizi "ne kadar da yerliyiz", "en hakiki yerli biziz" yalanlarıyla avutur olmuşuz.
Kime inanacağız, neye göre tercih yapacağız, inanın bilmiyorum, bilemiyorum.
Misal ben, Türkiye ölçeğinde ortalama bir seçmenim.
Oy kullanırken duygusal hareket etme olasılığım, mantıksal davranma olasılığından daha yüksektir.
Sırf bu yüzden...
İki kolunu kıvırdığı beyaz gömleğiyle seçim meydanlarına çıkıp ahaliye beleş döner ekmek ve ayran ısmarlayan, beraberinde dönemin en meşhur pop müzik sanatçılarını taşıyıp "mini konser arası" mini mitingler yapan ve neredeyse Meclis'e girecek potansiyeli olan Cem Uzan'a da oy verebilirim...
Tüm olumsuz siciline rağmen, 99 senesinde Türkiye'nin ilk yerli ve milli otomobili (!) iddiasıyla "imza" adlı bir aracı piyasaya süren Siirt Bağımsız Milletvekili Adayı Fadıl Akgündüz'e kanıp her an Siirt'e yerleşerek Ak'Gündüz taraftarı bile olabilirim.
Böylesine de duygusal bir seçmen yönüm var, tıpkı toplumun yüzde 51'i gibi.
Şaka bir yana...
İlginç bir seçim süreci yaşıyoruz.
Dün MHP'ye oy veren yüzergezer seçmenin bugün CHP'li olduğu, dün AKP'ye gönül vermişken bugün "Neden HDP olmasın" diye 180 derece dönüşlerin yaşandığı bir süreçteyiz, Allah beterinden korusun.
Rutin hizmetler dışında, geride kalan beş senede dişe dokunur bir icraatı yokken seçime beş kala Antalya, Alanya ve diğer ilçelerde temeller atan, açılışlar yapan, 1 Kasım'dan sonra her yeri ihya edeceğini vaat eden iktidar partisinin bu çalışkanlığına (!) ve aniden başlayan bu Alanya sevgisine (!) hayran (!) kalırken...
Buna mukabil...
7 Haziran'da sandıktan çıkan sonucu görünce, "Biz hiçbir koalisyonun içinde olmayacağız" diyen, daha o sözlerinin mürekkebi dahi kurumamışken ani bir dönüş yapan MHP liderinin, sadece birkaç hafta sonra, "1 Kasım'da HDP hariç her türlü koalisyona varız" demesine bir anlam verememişken...
Üstelik...
"Önseçim" sonucunu gerekçe gösterip, Alanya gibi koca bir ilçeden hiçbir isme 14 kişilik Antalya listesinde yer vermeyen CHP liderinin nasıl olup da Alanya'dan oy beklediğine bir anlam veremezken...
Alanya'ya gelip seçim çalışması yapan hiçbir CHP'li adayın Alanya'ya ilişkin en ufak bir proje açıklamamasını hayretler içerisinde izlerken...
Neyse...
Fazla dallandırıp budaklandırmanın bir manası yok.
Çünkü hiçbirinin iler tutar yanı yok.
Vaktinizi fazla almadan lafı kısa keselim...
İşin açığı, seçime 10 gün kala benim aklım epey karışık.
"İstikrar sürsün" diyesim var, ama "4 Bakan olayı ne olacak. Madem palavra, o halde ayakkabı kutuları, para kasaları neden soruşturulmuyor?" diyesim de var.
"Ülke bölünmesin, bu yüzden MHP iktidara gelsin" diyesim var, ama "Madem öyle, neden 7 Haziran'da koalisyon ortağı olup da yukarıda ifade ettiğim soruşturma mevzularını çatır çatır gündeme getirmedi, ülkeyi 1 Kasım'a taşıdı?" diyesim de var.
"Laiklik elden gitmesin, altın varaklı sultan koltuklarında Padişahlık geri gelmesin. Bu yüzden CHP'ye ihtiyacımız var" diyesim var, ama "Zaten kendi içi karışık olan CHP tek başına iktidara gelse ülke en az 10-15 sene durağan bir süreç yaşar, çünkü ne yazık ki buradan resim öyle gözüküyor" diyesim de var.
Sizi bilmem ama benim kafa epey karışık.
Ben biraz daha düşüneyim, sonra yine görüşürüz, olmaz mı?