BİR Finlandiyalının, dev bir şantiye görünümündeki İstanbul'u gezerken; 'İstanbul'u, 1453 yılında almışsınız ama hâlâ yerleşememişsiniz…” dediği söylenir. Yurdumun tüm yerleşim birimleri için geçerli bu sözü,...
BİR
Finlandiyalının, dev bir şantiye görünümündeki İstanbul’u gezerken; “İstanbul’u, 1453 yılında almışsınız ama hâlâ yerleşememişsiniz…” dediği söylenir.Yurdumun tüm yerleşim birimleri için geçerli bu sözü, her dem çok anlamlı bulurum.Bir türlü yerleşemedik gitti bu topraklara.Her şeyimizle, her halimizle sırıtıyoruz.… …Yapboz tahtası haline getirilen Alanya için de geçerli bu söz.Alanya, her yönetim değişikliğinde, kılıktan kılığa, renkten renge giriyor.Birinin yaptığını, diğeri bozuyor.Onun yaptığını da ondan sonra gelen bozuyor.Devamlılık yok, kararlılık yok, sürdürülebilirlik yok.O nedenle de dikiş tutmuyor Alanya.Zevksiz, ruhsuz ellerde yamuldukça yamuluyor, çarpıldıkça çarpılıyor.Ortak bir zevkin, ortak bir kültürün, sürdürülebilir sağlıklı bir büyümenin oluşmasına izin verilmiyor.
* * *Sanal ortamlarda, Alanya ile ilgili yayımlanan resimlere bakıyorum; hepsinde deniz var. Altında da bir yazı; “Cennet, Alanya’dır. Ya da “Cennet’te yaşıyoruz…” gibi…Ben de o paylaşımların altına not düşüyorum; “Alanya, sadece denizden mi ibaret? Kameranı, bir de Kuzey’e, güneş enerjilerine, çanak antenlerine, mahalle aralarına çevirsene…” diyorum.Yanıt olarak, gülen yüz imleri geliyor.
* * *
Kendimizi hiç aldatmayalım, gerçek olan bu.Bir an için yok farz edin denizi; geriye beton ve demir yığınından başka bir şey kalmaz.Herkes denize güveniyor.Ne rezillik yaparsak yapalım, bu deniz; yaptığımız tüm rezillikleri, tüm kepazelikleri gizler, saklar sanılıyor.Onun için hava akımını kesen, labirentimsi cadde ve sokaklar, çarpıla çarpıla devam edip gidiyor.Onun için siluet bilincinden nasibini almamış bu iğrenç yapılaşma, umursanmadan sürdürülüyor.Onun için bu iğrenç yapılaşmada kullanılan, bu iğrenç renk skalası görmezden geliniyor.
* * *Daha fazla batmadan, bir an önce; ortak bir kültür, ortak bir zevk, ortak bir mimari, ortak bir renk oluşturmak zorundayız.Bunun için de uzun vadeli düşünmek, uzun vadeli planlar yapmak zorundayız.Öyle bir plan oluşturulmalıyız ki; hiç kimse bu planı delmeye kalkışmamalı.Öyle bir plan oluşturmalıyız ki; herkes kendini bu plana uymaya zorunlu hissetmeli.Öyle bir ortak kültür, öyle bir ortak zevk oluşturmalıyız ki; herkes bu kültüre, bu zevke yürekten inanmalı.Bunun için de bu kültürün, bu zevkin önemi; uygulamalı olarak gösterilmeli ve yaşatılmalı insanlara…Örneğin bir pilot bölge seçilmeli.O pilot bölgede öyle şeyler yapılmalı ki, insanlar gıpta etmeli oraya.Özenmeli.
* * *Evimin balkonuna çıkınca, gözüme ilk çarpan, Alanya Kalesi ve o surların içindeki ve dışındaki zevksiz yapılar oluyor.Her görüşümde karmaşık duygular yaşıyor, isyan ediyorum; niye biz bu kadar zevksiz, vefasız, saygısızız diye.Kale’nin kuzeyinde (sur dışında) kalan binalara bakıp ayrı; sur içinde kalan binalara bakıp ayrı üzülüyorum.Mecbur muyuz, Tanrı’nın nakış gibi işleyip bizlere bahşettiği bu doğayı, bu denli çarpıtmaya, bu denli çirkinleştirmeye?Biliyorum, şimdi bu yazımı okuyan birileri; “…Yapılaşmayalım da dağda taşta, çadırda mı yaşayalım, bu nüfusu nerede barındıralım!?” diyecek.Çünkü genel mantık, bu kurgunun üzerine kurulu.Elbette yapılanacak, elbette yapılaşacağız.Elbette yapılacağız da; kültürlü insanlar gibi, çağdaş insanlar gibi, kentli insanlar gibi, doğaya saygı duyarak, tarihe saygı duyarak, insanlara saygı duyarak yapılaşacağız.Kuralına göre, konumuna göre, doğasına göre, doğal yapısına göre yapılaşacağız.Torunlarımızın, konuklarımızın bizi kınamayacağı şekilde yapılanacağız.… …Konuyu fazla dağıtmadan bir örnek vermek istiyorum.Alanya Kalesi Surları içindeki (Tophane Mahallesi ve kuzeyindeki) evleri ele alalım.Bu bölgede, sessiz sedasız, üç katlı, dört katlı evler oluşmaya başladı.Her biri birbirinden farklı; her biri birbirinden sakil, her biri birbirinden farklı renkte.Burası tarihi bir bölge, burası sit alanı, burası herkesin ortak değeri; hakkımız var mı buna?Ya da Alanya’yı yönetenlerin, bu sakilliğe izin vermeye, göz yummaya hakları var mı?Bu bölgedeki binaların dış cepheleri; bohçacı hatunların bin bir renkli fistanları gibi rengârenk olacağına; örneğin hepsi doğal bitki örtüsüne yakın bir renkte boyansa ya da sur duvarlarına benzer bir taşla kaplansa (askeri deyimle araziye uydurulsa), hepsi tek tip, tek renk ve çatılı olsa kötü mü olur?Olmaz elbette.Olmaz da, dedim ya, bu bir kültür meselesi.Önce o kültürü oluşturmalıyız.Sonra da Alanya’ya hâkim olacak, o Alanya rengini bulup, çıkarmalıyız.O Alanya rengi hâkim olmalı, tüm Alanya’ya.Eline her fırçayı alan, her istediği rengi sürememeli binalarının dış cephelerine.
Yazarın özel notu: Sur içindeki evlerin fotoğrafını çektim. Sonra da oturdum, o rengârenk evleri, tek tek yörenin bitki örtüsüne yakın bir renk olan haki yeşile boyadım. Binalara çatı geçirip, onları da yeşil şıngılla kapladım. Eski haliyle, yeni halini kıyasladım; “bu” dedim, “bu işte…”