HUZUR da bir yönüyle aynı özgürlük gibidir. İnsanlar elinden ne kadar alınırsa alınsın, geriye kalan, yani bardağın dolu olan tarafıyla özgürlüklerinin var olduğunu sanırlar. Ya da sanmak isterler. Yabancı ülkelerde bir aylık maaşınla...

HUZUR

da bir yönüyle aynı özgürlük gibidir.

İnsanlar elinden ne kadar alınırsa alınsın, geriye kalan, yani bardağın dolu olan tarafıyla özgürlüklerinin var olduğunu sanırlar.
Ya da sanmak isterler.
Yabancı ülkelerde bir aylık maaşınla telefon alabilirken, bizde bir iki yıl takside böldürebilmiş olmayı özgürlük kabul edersin.
Almanya’da çoğu taksi Mercedes iken bizde en azından var diyip, yoldan geçerken plazasına bakmayı özgürlük zannedersin.
Cebinde paran yoktur, ama olsa istediğin yere tatile çıkardın, sonuçta çıkma şansın hala var bunu da özgürlük zannedersin.
İşte huzur da tam olarak böyle bir şey.
Elinden ne kadar alınırsa alınsın, var olanı huzurlu kabul etmek istersin.
İşte bu noktada soralım.
Alanyamız huzurlu bir şehir midir?

*

Önce şunu söylemek lazım.
“Eskiden cuma namazlarında bütün esnaflar dükkanının önüne bir sopa veya sandalye bırakır giderdi, bu da dükkan geçici olarak kapalı anlamına gelirdi. Şimdi yapamıyorlar, o zaman huzur güvenlik kalmamış arkadaş” anlamında bir huzur yokluğundan bahsetmeyeceğiz.
O durum tamamen günün getirdiği yenilikler ve evrimleşen esnaflık anlayışı ile ilgili başka bir yazı konusu olabilir.
Biz içimizdeki huzuru ve ne kadarıyla yetinmeye çalıştığımızı tartışalım, konuşalım.

*

Huzurlu ve güvenilir şehirler konusunda dünyada yapılan çokça çalışma mevcut.
Bunların içerisinde ülkemiz adına sadece Eskişehir bulunuyor.
Peki neden Alanya bulunmuyor? Nasıl bulunabilir? Doğudan uzakdoğuya, batıya her alanda farklı şehirlere güvenli ünvanı verilirken bizde neden olmasın?
Neden hiçbir tatil rehberinde veya ulusal gazetelerin “En huzurlu 10 şehir” gibi çalışmalarında Alanya ismini görememekteyiz?
Daha detayına girmeden önce kısa bir test yapalım.
Size 4 kadar soru soracağım ve evet, hayırlarınıza göre içinizdeki huzuru test edeceğim.
Hazırsanız başlayalım.

*

1. Arabanızla gidiyorsunuz. Yan tarafta biraz eski bir arabadan üstelik de üstü başı dağınık bir kişi indi, size bir şey sorması gerektiğini ima edercesine hızla yaklaşıyor. Camınızı açıp onu dinler misiniz?

2. Trafikte, yaya iken “Acaba şu araba kırmızıda duracak mı?” diye, veya sürücü iken “Park edili şu aracın önünden birisi yola fırlar mı?” diye düşünüyor musunuz?

3. Çocuğunuz yeni doğmuş, yeni bir eve taşınmışsınız ve arttırmış olduğunuz paraya ya daha kaliteli ve güvenli bir kapı, ya da istediğiniz renk boyayı satın alabilirsiniz. Hangisini alırsınız?

4. Yolda önünüzde bir içki şişesi kırılmış ancak oldukça nazik ve düzgün görünen bir kişi hüngür hüngür ağlamakta, ona yaklaşmaya çekinir misiniz?

*

Bu sorunun birincisini bizzat yaşadığım için soruyorum.
Evet camı açmış ve yanımdakinden de bir tomar azar işitmiştim: “Bu devirde öyle cam açılır mı?” diye.
Halbuki açmıştım ama, bir elim hala camı kapama tuşunda bekliyordu, olur olmaz bir şey atar veya hamlede bulunursa diye.
İşte güvenlik ve huzur bu kadar hassas bir duygu.
Şimdi baştan ama en baştan aslında neler yapamadığımızı düşünelim.
Alanyamızda aslında sokaklarda nasıl dolaşamadığımızı, nasıl insanlara güvenmediğimizi, şehrin gitgide çıkarcı insanlarla dolduğunu düşünelim.
Verdiğimiz tepkiler yanlış değil, kendimizi huzur altına almak en büyük ihtiyacımız. Sorun bunu yaparken aslında ne kadar çok şeyden vazgeçtiğimizi görmekten geçiyor.
Şehir kültürünü yeniden kazanmak ve güvenli bir şehir olmak zor değil, ancak kolay da değil. Çünkü önce huzurlu olmadığımızı kabul etmemiz gerekiyor.
Kaynaşalım ve bir arada olalım, dayanışalım.
Hepinize en içten saygılarımı sunuyorum.