HER ömrün bir Eylül'ü vardır...  Biraz soğuk, biraz soluk ve bir tutamda hüzün kokan... Bir güneş açtıran, bir yağmurun soğuğunu yüzüne vuran... Ne de güzel söylemiş Murathan Mungan…

HER

ömrün bir Eylül'ü vardır...
Biraz soğuk, biraz soluk ve bir tutamda hüzün kokan...
Bir güneş açtıran, bir yağmurun soğuğunu yüzüne vuran...
Ne de güzel söylemiş Murathan Mungan…
"Ve ben yine eylüle girdim! Her ömrün bir eylülü varmış işte, benim ömrümün eylülü dili geçmiş zamanın mış’lı bir eki artık!
Acıtmayan, çok daha az kanatan, daha da büyük kabuklar bağlayan bir eylül…"

***

Aşklar, ayrılıklar hüsranlar mutluluklar eylülde bir başkaymış…
Sayfalarca yazmışlar da sığmamış bir eylül...
Eylül'ün toprakla buluşmasını, huzur veren o kokuyu hiç bir şair sığdıramamış satırlarına…
Hep bir eksik, hep bir yarım, hep bir devrik...

***

Yemyeşil yaprakların sararıp kuruması ve tutunduğu dalı terk etmesiydi eylül…
O nedendir ki hazan ayı da denir eylüle...

***

Bilinen bir şey var ki; o da hiç bir şeyin sürekliliğinin olmaması...
Mutluluğun, hüznün, acının, gençliğin sağlığın ve ömrün...
Tıpkı kuruyan yaprağın dalını terk etmesi gibi, insanda gün geldiğinde hayata tutunduğu dalını terk edecek...
Tıpkı eylül gibi yalnız göç edeceksin hayata yalnız geldiğin gibi...

***

Eylül işte! Hüznün değişmez adresi...
Adına şarkılar, şiirler, sayfalar, kitaplar yazdıran Eylül bu yılda Hoşçakal...