SABAH yine bir otobüs klasikliğini gerçekleştirmek üzere koyuldum yollara… Gün yarı aymış, denizin de hırçınlığı üzerindeydi. Tıpkı otobüsçü amca gibi… Elinde bir tespih, geceden rüyasında görmüş olmalıydı radyoda çalan şarkıyı...

SABAH

yine bir otobüs klasikliğini gerçekleştirmek üzere koyuldum yollara…
Gün yarı aymış, denizin de hırçınlığı üzerindeydi. Tıpkı otobüsçü amca gibi…
Elinde bir tespih, geceden rüyasında görmüş olmalıydı radyoda çalan şarkıyı da...
Yaşlı bir teyzem yaklaştı durakta...
- “Hastaneye çıkar mı oğlum” dedi kapıdan...
- “Önünde yazıyor ya!” diye yersiz bir cevap aldı ardından...
Duraksadı, bozuldu ama belli etmedi...
Bindi usulca…
Sonra çalan telefona yöneldi şoför bey amca...
Başladı aidat ödemeyen 5 numaralı daire hakkında konuşmaya...
Belli ki yöneticiydi apartmanda…
Bizim şoför amca karşısındaki ney dediyse öfkelendi birden ve orta kapıdan inecek yolcunun bastığı düğmeyi görmeyip geçip gitti…
Burun kırın etti yolcu, neyse indirdi bir sonraki durakta da…
Hararetli konuşması da devam etti şoförün bu arada...
Bir sonraki durak için düğmeye bastı 70-80 yaşlarında bir dede...
Durdu durmasına da, inmesi için çokta beklemedi…
Dedemin bacağını atmasıyla kalkmaya hazırlanması bir oldu…
Çok şükür bir kaza olmadan atlatıldı olay…
Bir kaç duraklık yolum kaldı benimde bu arada…
Durup düşündüm o sıra; ne çabuk bu kadar hissizleştik, ne ara bu kadar kibire bürünüp büyüğümüze saygıyı ve sevgiyi kaybettik. Zaman geçtikçe jenerasyon değiştikçe farklılıkların oluşması kadar normal bir şey yok elbette…
Fakat bunlar bizim kalbimizi katılaştırıyor maalesef…
Son günlerde yaşadıklarımız değerlerimizden bizi uzaklaştıran, ilişkilerimizin içini boşaltan ve bizi geriye götüren cinsten. Artık her şey daha yüzeysel ve daha basit...
Ne demişti Yaşar Kemal; O güzel insanlar o güzel atlara binip gittiler...