HEY, egzozun susturucusunu söktürüp akşam mesai bitimiyle eve girme zaman aralığında ara sokaklarda jikle patlatan, kızların hasta (!) olduğu, ayılıp bayıldığı (!) motosikletli çocuk! Ve hey, sen; Şahin, Doğan, Kartal ve Serçe model kuş...

HEY

, egzozun susturucusunu söktürüp akşam mesai bitimiyle eve girme zaman aralığında ara sokaklarda jikle patlatan, kızların hasta (!) olduğu, ayılıp bayıldığı (!) motosikletli çocuk!

Ve hey, sen; Şahin, Doğan, Kartal ve Serçe model kuş serisi otomobilinin makaslarını kestirip gövdesini asfalta değdiren karizmatik, büyüleyici (!) çocuk!

Hangi iklimde büyüdün, büyürken hangi mafyatik diziler, hangi militarist filmler yoğurdu beynini de bu hale geldin?

"Bir otomobilin modeli ne kadar düşükse içinden çıkan müzik sesi o kadar yüksek olur" tezimi her seferinde kanıtlarcasına Alanya sokaklarında bangır bangır ring atan, evinde dükkanında sessiz sakin oturan diğerlerinin, yani sizden olmayan bizlerin kulağının ırzına geçerken hangi hazları duyuyorsun, rica etsem kulağımıza fısıldar mısın!

Her gün küfür yediğini bile bile, egzozu patlatarak geçtiğin o cadde ve sokaklarda her gün ananın, bacının, varsa karının halini hatırını soran bizlere rağmen bu kendini ispat çaban niye, kime?

"Asker Konvoyu" veya "Düğün" kisvesi altında bu şehrin fabrika ayarlarıyla oynamak, sabrını sınamak, turisti, çoru çocuğu titretmek, bu şehri her geçen gün sizin gibilere daha fazla düşman etmek, niye?

Sanki biz, yani sana göre diğerleri hiç askere gitmemiş gibi, sanki biz analarımızın kınalı kuzuları olarak bu vatanın kutsal topraklarını hiç beklememiş gibi, adam gibi, efendice gidilmesi gereken askerlik gibi ulvi bir görevi bile suistimal edip bu motosiklet mastürbasyonunun sebebi ne, söyler misin çocuk!

Bak güzel çocuk!

Tıpkı, "üzerinde harflerden oluşan cümleler bulunan" hiçbir basılı yayının satırını daha önce okumadığını tahmin ettiğim için bu satırları da okumayacağını bile bile sana iki çift lafım olacak.

Bu şehrin sizden olmayan insanlarının, sana ve senin gibilere olan nefreti ve öfkesi her geçen gün daha da büyüyor, bu bir.

Bu şehirde huzur içinde, sessiz sedasız yaşamak isteyen insanların sana ve senin gibilere olan acıma duygusu daha da büyüyor, bu da iki.

Caddemizden, sokağımızdan, apartmanımızın altından, dükkanımızın önünden egzoz patlatıp son sürat geçerken bazen kızıyoruz sana ve senin gibi olanlara. Ama biliyor musun çocuk, genelde acıyoruz size.

Acıyoruz, çünkü içinde olduğunuz şehirden bihaber yaşıyorsunuz. Ufacık akvaryumdaki süs balıkları gibisiniz. Eminim iç dünyanız, içine düştüğünüz kuyunun ağzı kadardır. Kafanızda sığ bir dünya yaratmışsınız, bütün dünyayı sadece orası sandığınıza kalıbımı basarım.

Sizde empati yeteneğinin olmadığını, "Motosikletimden veya otomobilimden bu sesi çıkarıyorum ama acaba başkaları rahatsız olur mu?" düşüncesinin zerresinin bulunmadığını biliyoruz ve hem sizin için, hem de kendi yarınlarımız için endişeleniyoruz.

Bu şartlarda bu şehirde sizinle ne kadar yaşayabiliriz, onu düşünüyoruz en çok da.

Eminim sen buna bile, "Beğenmiyorsan terk et, bizde böyle, yersen" dersin ama senin gibi çiğ olan hiçbir şey yemedik bugüne kadar, bundan sonra da yemeyeceğiz çocuk!

Yüksek duvarlı, kapı bekçili, havuzlu, spor sahalı, bol güvenlik kameralı lüks sitelerin önünden geçerken, altınıza aldığınız demir yığınlarından çıkan rahatsız edici sesle belki "kendi çapınızda" hayattan intikam alıyorsunuz, belki o sitelerde hiç oturamayacak oluşunuzu düşünerek o apartmanlarda, o sitelerde hiç kimsenin huzur içinde oturmasını istemiyorsunuz.

Bir kız arkadaşınızın elinden tutup kapısından içeri bile giremeyeceğinizi, kılık kıyafetinizden dolayı sizi dışlayacaklarını düşündüğünüz restoranların, pastanelerin, kafeteryaların, bar ve diskoların önünden bangır bangır geçerken, oralarda oturabilme fırsatı bulmuş olanlardan belki de intikam alıyorsunuz, kim bilir!

Bu yaptıklarınız "hayattan ve diğerlerinden intikam alma" yönteminiz ise, emin olun zerre umurumuzda değil.

Umurumuzda olan tek şey, sivrisineklerin yok edilmemesi değil, bataklığın neden kurutulmadığıdır.

Merak ediyoruz çocuk, bataklığa nasıl saplandınız?

Misal, kendinize vakur, kararlı, bu vatan için canını verebilecek "asker konvoyu elemanı" ya da mutlu bir güne tanıklık etmeye hazırlanan "düğün konvoyu elemanı" süsü verdiğiniz için size ses etmeyen kolluk kuvvetinin suskunluğu mu, 'bugünlük gençleri görmezden geleyim'ci tavrı mı veriyor size bu cesareti?

Egzozların susturucusunu sökebilecek tek merkez olan Sanayi'deki motosiklet tamircileri ve araba modifiyecilerinin denetlenmemesi mi, sizi böyle şahlandıran? Sivri'liğinizin bataklığı orası mı yoksa!

Gecenin 3'ünde çevreyolunda, veya bir piknik yerinde, misal evin balkonunda otururken, çok çok dükkanda bir tanıdıkla çay içip iki lafın tatlı tatlı belini kırarken, kulaklarımızın ırzına geçen gürültünüzü daha ne kadar çekeceğiz?

Veya, sizi çekmek zorunda mıyız çocuk!

Siz, hiç kimsenin ses etmediği, denetlemediği, ceza yazıp elinden arabasını-motosikletini almaya cesaret edemediği alikıran baş kesensiniz de, biz bu şehrin üvey evladı mıyız?

Yok mu bize de, en azından sizin 10'da 1'iniz kadar sahip çıkacak, bu şehirde "yeniden" huzur içinde yaşamamızı sağlayabilecek bir makam, bir koltuk sahibi?

Yok mu bu şehirde size "Artık yeter, durun" diyecek bir babayiğit!