'KOMPLO teorileri romanlar gibidir. Gerçek hayatla tutarlı olmasına çok gerek yoktur, mühim olan kendi içindeki tutarlılığı, kendi iç gerçekliğine olan sadakatidir. Bu yüzden lezzetlidirler ve belli bir entelektüel şehvet yaratırlar,...
“KOMPLO teorileri romanlar gibidir. Gerçek hayatla tutarlı olmasına çok gerek yoktur, mühim olan kendi içindeki tutarlılığı, kendi iç gerçekliğine olan sadakatidir. Bu yüzden lezzetlidirler ve belli bir entelektüel şehvet yaratırlar, tıpkı romanlar gibi. Belgelendirilmemiş izlenimleri birbirine belli bir mantık ya da bakış açısıyla bağlarsanız elinizde bir komplo teorisi olur. Bir tür zihin egzersizi için iyidirler ama dünyayı anlamak için fazla nahiftirler” diyor, usta gazeteci Ece Temelkuran, dünkü Birgün Gazetesi’nde yer alan “Çatırtı” başlıklı makalesinde.
Komplo teorisinin en geçerli akçe olduğu alanlardan biri de hiç kuşkusuz siyaset mecrasıdır. Hele ki Alanya gibi henüz taşra siyasetinden sıyrılıp profesyonel politika yapılamayan dünya çapındaki (!) ufak kasabalarda!
***
Katılırsınız ya da katılmazsınız bilmem, komplo teorilerinin yakın akrabası, hatta amcaoğlu “efsane”lerdir. Çevrelerinde “efsane” üretilmeyen siyasiler, tıpkı “efsane” olmuş/oldurulmuş onlarca siyasetçi, sinema ve müzik sanatçısı gibi sivrilemezler, süper yetenek olsalar bile yok olup gitmeye mahkûmdurlar.
Örnekse, ülkemizde ünlü türkücü İbrahim Tatlıses ve Yılmaz Güney, Amerika’da Elvis Presley, Marilyn Monroe ve daha pek çok sanatkârda olduğu gibi.
İbrahim Tatlıses, adı üstünde sesi pek tatlı bir adamdır, o kadar. Ama bana sorarsanız, yüz adet Tatlıses, hem besteci, hem solist, hem de saz üstadı olan bir Orhan Gencebay etmez.
Tatlıses’i benzerlerinden ayıran en önemli özelliği, bilerek ya da bilmeyerek çevresinde yaratılan efsanelerdir.
***
Mağarada dünyaya gelmesi, meşhur olmadan önce sıradan bir inşaat işçisi olması, Türkiye’de dönemin en ünlü ve güzel kadın film artistleriyle yaşadığı fırtınalı ilişkilerin basına servis şekli, mafya ile ilişkide olduğu iddiaları, İbrahim Tatlıses’in mevcut, normalde olması gereken şöhret hanesine en az bir milyon artı puan kazandırmıştır.
Misal, Yılmaz Güney “efsane”si de benzer öğeler taşır.
Adanalı kavruk bir delikanlı olarak girdiği Yeşilçam’a önce set işçisi olarak sızıp sonra figüranlığa terfi eden, ardından, yıllar sonra film yapımcısı olacak Adanalı hemşerisi Abdurrahman Keskiner ve bir grup arkadaşını bir ofise çağırıp, “Ben başrole soyunacağım. Bunun için bana 5 yeni takım elbise lazım. Terzilerinize haber salın, para kazandıkça hepsini ödeyeceğim” diyen Yılmaz Güney’in mafyatik yaşam tarzı, kadınlarla olan fırtınalı aşk hayatı, cinayet işlediği iddiaları, peşi sıra yurtdışına kaçışı, dönemin sinema izleyicisinin ne istediğini keşfi ve daha nice olaylar da bugün anıldığı üzere “Çirkin Kral” olmasına büyük katkı sağlamıştır.
***
Elvis Presley’in, Bruce Lee’nin, Marilyn Monroe’nun kendi ecelleriyle öldükleri, birileri tarafından öldürüldükleri, veya kılık değiştirip halen bir yerlerde yaşadıkları mevzusu 40-50 yıldır konuşuluyorsa, inanın bunu onlar değil, onların ardından mirasından yararlanan, hâlâ satılan plaklarından, filmlerinden ve posterlerinden, kısacası imajlarından nemalanan yakın akrabaları ortaya atmıştır.
Hatta bu “efsane”nin devam etmesi için de basın/tv dizisi/ belgeseli/filmi gibi enstrümanlara da kazançlarının belli bir bölümünü aktarıyorlardır.
***
Konuyu Alanya’ya ve elbette yerel siyasete getirecek olursak, ki zaten bunca uzun girişin asıl amacı da buydu, şu analizi yapabiliriz.
Aramız limoni gibi gözükse de “yiğidi öldür hakkını yeme” misali, seversiniz veya sevmezsiniz ama Alanya siyasetinde gelmiş geçmiş en büyük efsanenin “Hasan Sipahioğlu” olduğunu sanırım inkâr edecek hiçbir babayiğit yoktur.
Ancak bu efsanenin oluşmasında Sipahioğlu’nun bir rolü var mıdır, yoksa bu efsaneyi, tıpkı yukarıda isimlerini sıraladığım Hollywood yıldızlarının mirasçıları gibi Sipahioğlu’na yakın olan, olmak isteyen, çevresinden ayrıldıkları anda büyük bir boşluğa düşeceklerini hissedenler mi yaratmıştır, orası hâlâ büyük bir muammadır.
Örneğin… Şehir Kulübü’ne misafir olarak sızıp, şehrin kalburüstü simalarının olduğu kalabalık salona doğru, “Hasan Bey işi bitirdi. Dün Sayın Başbakan bizzat aradı, en az yarım saat görüştüler” deyip Alanya tabiriyle ortalığa ficiriği salmak, bir efsane tohumu ekmenin veya bir efsaneye “Merhaba” demenin başlangıcıdır.
Ya da… Pastane veya lokanta gibi kalabalık ortamlarda, herkesin duyabileceği şekilde, “Dün akşam Finlandiya Devlet Televizyonu’nu izlerken, Fin Başbakanı ile bizim Başbakan Erdoğan’ı sohbet ederken dinledim. Fin Başbakanı ‘Alanya’dan Hasan Bey’e çok selam söyleyin’ deyince bizim Başbakan çok şaşırdı, hoşuna da gitti. Hasan Bey Avrupa çapında tanınan bir isim, o yüzden Sayın Başbakan kesin aday gösterir” demek de bir efsanenin başlaması için ilk kıvılcımı çakma girişimidir.
Buna mukabil… Sipahioğlu’nun cenaze, taziye, düğün, nişan gibi halkın kalabalık ve bol olduğu yerlere tek başına gittiği…
Hiç istemese de, sırf siyasi ikbali için, Manavgat ve Gazipaşa’nın CHP’li belediye başkanlarının içine düştüğü sıkıntılı adlî durumlara maruz kalmamak için AKP’ye geçtiği…
Başbakan Erdoğan’la kâh Lübnan’da, kâh Mısır’da buluşup Alanya’yı ve siyaseti konuştuğu, Başbakan Erdoğan’ın kendisine “Hasan Bey, bir dönem daha bizimle olun” dediği iddialarının ise…
Efsanenin solmaması, yaşaması, canlılığını yitirmemesi için gereken enstrümanlar olduğu konuşuldu, halen de konuşulmaya devam ediyor.
Peki, gerek kendi çabalarıyla gerekse yakın çevresinin desteğiyle üretilen bu 15-20 yıllık Sipahioğlu efsanesi (!) devam edebilecek mi, yoksa bu efsaneyi bitirecek yeni bir efsane üreticisi/kahramanı çıkacak mı derseniz, ufukta henüz böyle bir fidan göremediğimi ne yazık ki itiraf etmek isterim.
“Ne yazık ki” diyorum, çünkü temel besin kaynaklarından en önemlisi, üretilen bu tür “efsane”leri de yazıp çizmek olan bir mesleğin mensubu olarak, eğer siyaseti tamamen bırakırsa, Sipahioğlu’ndan sonra yeni bir efsane oluşmasını beklerken epey sıkılacağımı, örneğin bu köşede Sipahioğlu’ndan sonra oluşacak boşluğu nasıl ve ne ile dolduracağımı inanın kestiremiyorum.
Ve eğer potansiyeli olan varsa, Sipahioğlu’ndan sonra acilen yeni bir “efsane” siyasetçinin piyasaya çıkmasını/çıkarılmasını ümit ediyor ve istiyorum.
Özetleyecek olursak…
Başlıkta da dediğim gibi…
Siyaset sadece siyaset yapmak, el sıkmak, sırt sıvazlamak, sorunları çözmek, asfalt dökmek, kaldırım taşı ve boru döşemek, vesaire değildir.
Her başarılı siyasetçinin arkasında en az 10-15 adet efsane üreticisi/besleyicisi de olmalıdır.