HER ne kadar ağzımızı her açtığımızda 'İl olacak düzeydeyiz, hakkımız yeniliyor” desek de, ne yazık ki pek çok mental konuda 'ufak bir sahil kasabası” seviyesini aşamadığımız Alanya'da gazetecilik yapmak en zor işlerden...
HER
ne kadar ağzımızı her açtığımızda “İl olacak düzeydeyiz, hakkımız yeniliyor” desek de, ne yazık ki pek çok mental konuda “ufak bir sahil kasabası” seviyesini aşamadığımız Alanya’da gazetecilik yapmak en zor işlerden biridir.
Hele benim gibi her gün yazan köşe sahibi biri iseniz, ateşten gömlek giymeniz işten bile değildir.
Gazetede, yazdığınız her gün çıkan fotoğrafınızdan dolayı tanınır ve popüler bir isim olmanın avantajlarının yanı sıra, şehrin bir uçtan bir ucu hepi topu 15-20 kilometre olduğundan, gündeme getirdiğiniz konulardan ötürü manevi tecrit altına alınmanız işten bile değildir.
***
Nasıl mı?
Misal, “gariban parkomatçı kardeşlerimiz neden kaldırımda yemek yemek zorunda kalıyor. Onlara bir yer gösterilse, öğleyin 10-15 dakika yemek molası için müsaade edilse” diye yazarsınız, Alanya Belediyesi bu duruma bozulur, yüksek sesle söylemese de size tavır koyar, bunu bir şekilde duyurur, sarı kartını gösterir, bir sonraki faullü harekette kırmızı kart geleceğinin sinyali verir.
Veya, “ana caddeleri süpüren ablalar çantalarını veya özel eşyalarının bulunduğu torbalarını neden çalının çırpının içine saklamak zorunda bırakılıyor. Yok mu bu işin bir çözümü?” dersiniz, sırf yerel seçimi kazandıkları için yaptıkları her işin dört dörtlük olduğu zannıyla yatıp kalkan Antalya Büyükşehir Belediyesi’nden “Sende mi Brütüs” tavırları sergilenir, mesafe koyma girişimlerinde bulunulur.
***
Sizin anlayacağınız, her gün ama her gün “aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık” durumu yaşarsınız.
***
Aslında şehrin yöneticilerinin hoşuna gidecek haberler yazmak, köşe yazıları kaleme almak basittir ve en kolay yöntemdir.
Üstelik bu konuda size herhangi yasal müeyyide uygulayacak bir makam olmadığı halde, uslu çocuk olmazsanız, haşarı çocuk olmaya (!) devam ederseniz, “Bize de mi gazetecilik yapıyorsun birader” sorusuyla sık sık karşılaşırsınız.
***
Şehrin siyah koltuk ve şoförlü makam aracı sahibi (ki Alanya’da sayıları pek çoktur, bu kategoriye hepsini alıyorum) kim varsa iyi geçinirseniz, sürekli el üstünde tutup pohpohlarsanız, sizden iyisi olmaz.
Bunu sadece Alanya bağlamında söylemiyorum, ne yazık ki bu durum tüm Türkiye’nin tamamı için geçerli.
***
Çok isterdim, “Bursa’da bu durum çok farklı. Veya Denizli’deki yöneticiler gazetecinin her eleştirisini baş tacı yapar, sorun neredeyse ve ne ise çözer” demeyi ama maalesef bunun Edirne’si de böyle, Ardahan’ı da.
***
Bir de şu durum var ki, benim gibi meslekte artık 20 senesini devirmiş kalem sahibi gazetecilerin başucu kâbusudur.
Mesleğimiz icabı, şehrin en yukarısından en altındaki “siyah makam koltuğu” ve “şoförlü makam aracı” sahibi kim varsa tanıdığımızdan, hısım akrabadan, eşten dosttan her gün ama her gün, “Sen falancayı tanırsın, bizim sorunu iletiversen de yardımcı olsa. Seni kırmaz” benzeri rica mesajları alırsın, elin kolun bağlanır.
***
Çünkü…
O an hemen filmi geriye doğru sararsın, senden ricada bulunan vatandaşın o işini veya sorununu çözecek makam sahibi kişi ile ilgili olumsuz bir haber veya bir köşe yazısı kaleme almışlığın var mı, anımsamaya çalışırsın.
Eğer makam sahibi o kişi ile ilgili yakınlarda bir haber veya köşe yazısı kaleme aldıysan, yandı gülüm keten helva.
***
Çünkü…
Senden ricada bulunan tanıdık, hısım akraba veya arkadaşa, “Dışarıdan bakınca o kişi ile samimi olduğumuz gibi bir izlenim edinmiş olabilirsin. Ama ben mesleğim gereği o kişi ile ilgili yakın bir tarihte onun açısından olumsuz bir haber/köşe yazısı kaleme almıştım. Şimdi telefonla arayıp senin sıkıntını iletsem, belki olacak işi de oldurmaz hale getiririz. Sen en iyisi sıkıntını bu kişiye başka kanallardan ilet” diyemezsin.
Seni anlamaz, onu geçiştirdiğini, bahane ürettiğini falan düşünür. Adım gibi eminim, çünkü başıma çok geldi.
***
Uzun lafın kısası…
Bizim işler öyle dışarıdan gözüktüğü gibi kolay değildir.
Haberlerinle veya varsa köşe yazınla her gün sınava çıkarsın. Üstelik düzeltme şansın da yoktur, çünkü artık gazete kağıdına basılmıştır, yüzlerce veya binlerce kişinin eline çoktan ulaşmıştır, sosyal veya hukuki telafisi de mümkün değildir.
***
KISSADAN HİSSE:
Bunca lafı neden ettiğime gelince! Çok değil, 7 Haziran Genel Seçimleri’ne sadece bir hafta kaldı. Haftaya Pazar günü sandık başına gideceğiz, bizim adımıza ülkenin kaynaklarını 5 yıllığına yönetecek olan, bize bizim paramızla yol, köprü, baraj, fabrika vs yapacak olan, bizim vergilerimizle hizmet üretip, üstelik bunun karşılığında makam mevki sahibi olup, buna mukabil bize artistlik yapmayıp, kendini bizim kralımız, efendimiz, padişahımız falan zannetmeyecek kadroları belirleyeceğiz.
***
Bu arada, herkes ama herkes istiyor ki, eli kalem tutan bir gazeteci olarak onların düşünceleri paralelinde ilerleyelim, onlar hangi iktidarı istiyorsa biz de onu isteyelim, ölümüne o sevdanın peşinde biz de koşalım.
Seçime kalmış bir hafta, herkesin hassasiyetini anlıyor ve gazeteci bir kardeşleri, bir ağabeyleri, bir evlatları olarak hepsine saygı duyuyorum.
Ve herkesten bir hafta daha müsaade istiyorum.
***
Çünkü…
“Benim haberim neden sayfanın en altında girdi” denilen, “Neden gülen fotoğrafımı kullanmadın” diye serzenişte bulunulan, “X partinin haberleri bizimkinden üç santim daha büyük giriyor, hayırdır birader” diye öküz altında buzağı aranılan bir sürecin bitmesine şunun şurasında üç beş gün kaldı.
Allah izin verir de 8 Haziran’ı görebilirsek, diyeceğimiz, yazıp çizeceğimiz o kadar çok şey birikti ki.
Kimsenin “günah keçisi” olmayalım diyorum, eski günlerin hatırına sizlerden biraz daha sabır diliyorum.