RİVAYET odur ki… Son yıllarda Alanya'nın da her mahallesinde, neredeyse her apartmanın altına sürekli açılan Türkiye çapında ünlü bir alışveriş mağazasının genel müdürü, bundan üç beş ay önce Alanya'ya gelir. Maksadı;...
RİVAYET
odur ki…
Son yıllarda Alanya’nın da her mahallesinde, neredeyse her apartmanın altına sürekli açılan Türkiye çapında ünlü bir alışveriş mağazasının genel müdürü, bundan üç beş ay önce Alanya’ya gelir.
Maksadı; müşteri memnuniyetini ölçmek, çalışanları denetlemek, mağazanın menfaatleri gözetiliyor mu bakmak, elbette en önemli hedefi, müşteri rakip marketi mi daha çok tercih ediyor, kendilerini mi, bunun üzerinden satış analizi yapmakmış.
***
Yanına, herhangi bir ön hazırlık yapılmasın ve tedbir alınmasın diye Alanya’ya vardığı gün arayıp “Ben geldim” dediği genç Bölge Koordinatörü’nü de alır, önce çaktırmadan Alanya merkezdekilerin yanı sıra Okurcalar ile Demirtaş arasındaki tüm mağazaları tebdili kıyafet denetler.
Bakar ki, bir iki pürüz dışında işler pek de fena değil. Çalışanlar güler yüzlü, mallar raflara zamanında diziliyor, son kullanma tarihi geçmeye yakın olan ürünler alınıp yerine yenileri konuluyor, temizlik iyi, kısacası, işin müşteriyi ilgilendiren kısmında herhangi bir sorun yok.
***
Bu konuda memnuniyetini ilettiği Bölge Koordinatörü’nün, “Ciroyu kontrol edecek misiniz, defterleri getireyim mi?” demesi üzerine, “Gel bakalım benimle” cevabı verir, birlikte sokağa çıkarlar.
Türkiye çapında ünlü, 81 İl’de bilmem kaç yüz şubesi olan alışveriş mağazasının, ayda bilmem kaç bin dolar maaş alan kerli ferli müdürü, birden bire sokaktaki çöp konteynırlarını karıştırmaya başlar.
***
Bir eliyle, apartmanların önünde duran yeşil renkteki konteynırların kapağını açar, diğer eliyle de yerden bulduğu bir sopa ile içlerini karıştırır.
Alanya’nın en işlek ve kalabalık mahallelerinden birinde dakikalarca cereyan eden bu manzara elbette mahalle sakinlerinin ve esnafının dikkatinden kaçmaz.
***
Üstleri başları hayli pahalı ve şık takım elbiseli, kravatlı, biri genç, diğeri orta yaşlı iki adamın çöpleri böyle güpegündüz ve alenen karıştırması vatandaşı tedirgin eder.
Etrafın şaşkın bakışlarından hem rahatsız hem de mahcup olan genç Bölge Koordinatörü, “Aman efendim, herkes bize bakıyor” deyince, orta yaşlı Genel Müdür, “Tamam, ben göreceğimi gördüm. Şimdi gidebiliriz” der.
Sonra da soluklanmak için mağazanın en yakın şubelerinden birinin deposuna giderler.
***
Genç ve kendisine göre hayli tecrübesiz olan Bölge Koordinatörü’nün “çöp karıştırma” işine hâlâ hiçbir mana veremediğini bakışlarından anlayan kurt Genel Müdür, neden böyle bir şey yaptığını şu sözlerle izah eder.
“Ülkemizde mavi renkli şeffaf çöp poşeti kullanma alışkanlığı tam olarak gelişmedi. İnsanlar çöplerini koymak için ekstradan poşet satın almıyor, bu iş için, alışveriş yaptıkları marketlerden aldıkları poşetleri kullanıyorlar. Ben, çöp konteynırlarını bu yüzden inceledim. Konteynırlarda, üzerinde bizimki mi yoksa rakip mağazanın mı isminin yazılı olduğu poşetler daha fazla, ona baktım. Gördüm ki bizimkiler daha fazla. Deftere kitaba bakmama gerek yok. Çünkü Alanya’da işler yolunda. Sizi tebrik ederim.”
***
Bilen bilir.
Hafta içi her sabah rutin haber avına çıkarım.
Haber’den kastım, köşe yazıma kulis malzemesi olacak bilgiler.
Diyeceğim şu ki…
Siz bakmayın, yandaş ulusal medyanın yazıp çizdiklerine.
Çünkü sokağın, yani halkın dili daha önemlidir.
Tıpkı, yukarıdaki çöp poşeti örneğinde olduğu gibi, çok şık mağazalar açabilirsiniz (veya partiler kurabilirsiniz), çok güler yüzlü personel çalıştırabilirsiniz (veya listelerinize cana yakın milletvekili adayları yazabilirsiniz), “falanca ürün bizim dükkanda daha ucuz” diye pankart asabilirsiniz (veya vatandaşa siyaseten inanılmaz vaatlerde bulunabilirsiniz).
***
Bunların hepsini Amerika’dan ithal edeceğiniz (bilgi ve analiz üreten) “think tank” şirketlerinde çalışan yüksek maaşlı elemanlara yaptırabilirsiniz.
Ama önemli olan çöp konteynırlarının, yani halkın dilidir.
Halkın pek gün yüzüne çıkmayan, sadece kapalı kapılar ardında açılan dili, adamı sandıkta fena çarpar. (Ki 30 Mart Yerel Seçimleri bunun en bariz kanıtıdır)
***
Muhalefet partilerinin liderleri, milletvekilleri ve adayları, İl ve İlçe başkanları emin olun, “Efendim, biz de hemen hemen aynı vaatlerde bulunuyoruz ama AKP üç genel seçimdir nasıl tek başına iktidar olabiliyor?” sorusuna cevap bulsalar, şimdi böyle şehir şehir, mahalle mahalle, sokak sokak, ev ev, dükkan dükkan dolaşmazlardı.
***
Elbette aynı şey AKP için de geçerli.
Emin olun, 13 senedir tek başlarına iktidar olmalarına ve 3 genel seçimde aşağı yukarı yüzde 50 oy almalarına rağmen, AKP’liler de bu işin sırrını çözmüş olsalardı, şimdi onlar da böyle gece gündüz çalışmazlardı.
***
Uzun lafın kısası…
Dilsiz gibi gözüken, sadece seçimden seçime söz hakkı verilen, seçim dışında konuşmaya kalkıştığı zaman ya sırtına cop yiyen, veya “Ananı da al git” denilen halkın dili hakikaten farklıdır.
Halkın dilini anlamak için; yandaş medyanın haberlerine, parayla ayarlanmış anket şirketlerine, sipariş makale döktüren köşe yazarlarına bakılmaz.
***
İşin sırrı, tek başına sokağa inmektedir, göze batmadan halkın arasına karışmaktadır, vatandaşla birebir konuşmaktadır, derdini dinlemektedir.
***
Eminim, özellikle Alanya’daki “bazı” siyasetçiler ve “bazı” milletvekili adayları bu formülü deneseler, hayal dünyalarından sıyrılıp Alanya’nın gerçekleriyle ancak o zaman yüzleşeceklerdir.