İki haftadır Fenerbahçe taraftarına kan kusturuluyor. Bu soruşturmalar başladığı ilk günden bu yana; belli çevreler tarafından; Fenerbahçe taraftarının, bilinçli olarak canı acıtılıyor. Her Fenerbahçeli, bu soruşturmalarla yatıyor,...
İki haftadır Fenerbahçe taraftarına kan kusturuluyor.
Bu soruşturmalar başladığı ilk günden bu yana; belli çevreler tarafından; Fenerbahçe taraftarının, bilinçli olarak canı acıtılıyor.
Her Fenerbahçeli, bu soruşturmalarla yatıyor, bu soruşturmalarla kalkıyor. Kendi iç dünyasında korkunç fırtınalar yaşıyor.
Ben de bunlardan biriyim. Benim de içim yanıyor, benim de canım acıyor.
Yargısız infaz yapan gazeteleri okuyor ayrı üzülüyor; Fenerbahçe Başkanının orasından burasından çeken, iten, kakan, başına bastıran polislerin görüntülerini, aynı haberde onlarca, yüzlerce kez görüp ayrı üzülüyorum.
Bunun acısını ve sıkıntısını, bilen bilir.
“Bilen bilir” diyorum; bilmeyen, anlamaz çünkü… “Dert ettiğin şeye bak” der, geçiştirir.
Keşke her şey, bu işlerden anlamayanların böylesi yorumları kadar basit olsa.
Keşke bir burun kıvırmakla geçiştirilip, bitirilebilse her şey.
Ama öyle olmuyor işte.
* * *
Esas diyeceklerim bunlar değil tabii ki…
Ben bu noktadan hareketle, bir başka konuya değinmek istiyorum.
Benim canımdan bir parça olan iki kardeşim, benim fanatikliğimden öte, fanatik üzeri Galatasaraylı. Çocuklarımdan ayırmadığım dört yeğenim de öyle…
Ayrıca en az Fenerbahçeli dostlarım kadar Galatasaraylı ve Beşiktaşlı hatta Trabzonlu dostlarım var.
Tüm içtenliğimle söylüyorum, onların yanında; onlar alınacak, incinecek, üzülecek diye; Fenerbahçe’nin hiçbir başarısına doya doya sevinememişimdir.
Sevindirik olup, yaşıma başıma yakışmayacak bir üslupla, sevincimi dışa vurmamışımdır.
Şimdi bakıyorum, yaşını başını almış kazık kadar adamlar, yaşanan son durumlar karşısında amiyane deyimle adeta orgazm oluyorlar. Bunları, sanal ortamlarda yayınlıyor, paylaşıyorlar.
“Bu paylaştığım aptal şeyler; Fenerbahçeli arkadaşlarımı, dostlarımı, büyüklerimi üzer, yaralar, rencide eder…” diye hiç düşünmüyorlar…
Düşünmemekten öte, tam aksine, üzülsünler, rencide olsunlar… diye yayımlıyorlar.
Böyle bir şey olabilir mi?
Başkasının mutsuzluğu üzerine kurulan bir mutluluk, bir insana bu denli haz verebilir mi?
* * *
Haaa olabilir.
Bir başkasının mutsuzluğu, bir diğerinin mutluluğu da olabilir. Devir böyle bir devir çünkü…Ona da saygı duyarım.
Ama bunun bile bir yeri, bir zamanı olur.
Çocukluğumuzda büyüklerimiz, komşunun acısı var diye bize kendi evimizde radyo çalmamıza izin vermezlerdi.
Şimdi başkalarının acılarıyla alay eder, onların karşında zil takıp oynar olduk.
Nasıl bu hale geldik, şaşıyorum…
* * *
Kim bilir belki de hep böyleydik de; saklıyor, gizliyorduk bu tür huylarımızı demek ki…
Ya da iyiden iyiye yozlaşıyor ve bu yozlaşmanın önünde duramıyoruz artık.
Ya da zaten yozduk da, artık dışa vurmaktan utanmaz, sıkılmaz olduk…
Ya da artık giderek bencilleşiyor, acımasızlaşıyoruz, taşlaşıyoruz.
Varsa yoksa öncelikle kendimiz, sonra birinci derecedeki yakınlarımız, sonra kendimize yakın hissettiklerimiz… Sonrasının canı cehenneme…
Kim ya da kimler bizi bu hale getirdi, şaşıyorum.