Bir hatır… Bir gönül… Çam sakızı, Çoban armağanı… Ederi, bedeli mühim olmayan, Gönülden kopan, Yüzleri gülümseten, Günü güzelleştiren, Kim sevmez ki armağan almayı? Kim sevmez, armağan verip de tebessüm ile dost yüzünü doldurmayı…...

Bir hatır…
Bir gönül…
Çam sakızı,
Çoban armağanı…
Ederi, bedeli mühim olmayan,
Gönülden kopan,
Yüzleri gülümseten,
Günü güzelleştiren,
Kim sevmez ki armağan almayı?
Kim sevmez, armağan verip de tebessüm ile dost yüzünü doldurmayı…
Armağan alıp vermek de bir tür iletişim biçimidir aslında.
Topkapı sarayını gezmiştim yıllar evvel. İçeride bulunan objelerin pek çoğu farklı devletlerin İmparatorluğun ziyaretinde getirilen objelerdi. Yüzyıllar geçmişti üzerinden orada varlıkları ile kendilerinin unutturmuyordu silsileler boyunca. Armağanın niteliği niceliği karşında ki kişiye onun için ne ifade ettiğini de anlatır. Geleneklerimizin, örf ve adetlerinin vazgeçilmezidir. Bin bir şekli ile vardır hayatımızın içinde. Gelin bohçası, düğün hediyesi, doğum hediyesi, sünnet hediyesi adı altında nezaket göstergesidir de bir bakıma. Hissettirmeden katkıda bulunmaktır, yeni doğana, ev kurana, asker yollayana diye düşünmüşümdür hep. Altında gizli olan maksattır güzel olan. Çorbaya bir çimdik tuz da biz atarız böylece…
En zoru da en sevdiğimize armağan almaktır. Özel olsun isteriz; güzel olsun, hiç unutmasın isteriz. Günlerce uğraşırız. Halbuki en güzel armağan, birbirlerinin olmalarıdır, gerisi teferruattır yani… Sahip olduklarınızı mutlu ederek, kıymetini bilerek, sarıp sarmalayarak verirsiniz en güzel armağanı, aslında. Hiç düşündünüz mü?
Gül verin, gülünüz yoksa bir Gül'üverin...