CESARET ile başladığımız yolculuğa bu hafta da devam ediyoruz. Sosyal demokrasinin ve adaletin inşası için cesaret ile alınan kararların önemi kadar, bu kararların uygulanması da önem arz etmektedir. Elbette yerel ve genel anlamda çıkmış...
CESARET
ile başladığımız yolculuğa bu hafta da devam ediyoruz. Sosyal demokrasinin ve adaletin inşası için cesaret ile alınan kararların önemi kadar, bu kararların uygulanması da önem arz etmektedir. Elbette yerel ve genel anlamda çıkmış olduğumuz siyasi yolculuğumuzda zaman zaman insanları partiler üstü anlamda tedirgin eden bir takım konular da bulunmaktadır.
Ancak, unutulmaması gereken bir gerçek var ki; yaşamsal anlamda bireyleri rahatsız eden ve sadece kendileri için değil, çocuklarının yarınları için zihinlerini meşgul eden sorunların çözümü de sosyal demokrasinin çıkış noktasıdır.
Hazır yeri gelmişken sizlere Alanya’mızın Toslak ve Kayabaşı mahallelerinin sınırları içerisinde bulunan taş ocağından kaynaklanan olumsuz etkilerin siyasi partiler tarafından yerinde izlenmesi sürecinden bahsetmek istiyorum.
Toslak ve Kayabaşı mahallelerinin sınırları içerisinde bulunan taş ocağının çiftçilerimizin emeklerine vermiş olduğu zararlar ile ilgili gözlem yapan ilk siyasi parti Alanya Cumhuriyet Halk Partisi İlçe Teşkilatı olmuş ve akabinde diğer siyasi partiler de gitmişler veya gitmek durumunda kalmışlardır.
İlerleyen süreçte de yine bu konu Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri tarafından meclis gündemine taşınmıştır. Bu ve benzeri bir çok konunun siyasi partiler tarafından genelde dile getirilmesi doğal süreç olduğu kadar yerelde Alanya’mız için de yapılması gereken bir görevdir.
Her siyasi partinin maddi gücü kadar manevi hareket sahası da önem taşımakta olup, Cumhuriyet Halk Partisi bu süreçte üzerine düşen sorumluluğu layığı ile yerine getirmektedir. Yerel siyasette partilerin amacı toplumun huzuru ve refahı için var olmak iken, bir yandan da genel siyasetin yerele neler getireceğini halka anlatmak olmalıdır.
Bu anlamda, önümüzdeki en önemli süreç de malumunuz üzere 2019 seçimleridir. Esasen ülkemizin son 15 yılda bir çok açıdan yaşamış olduğu süreç, bugünlerin kilometre taşlarını hazırlamış ve neticede rejim değişikliği ile karşı karşıya bırakılmış bulunmaktayız. Bu noktada şu soru daha akılcı ve faydalı olacaktır.
- Seçim mi, tek adam rejimi mi?
Başkanlık sisteminin sakıncalarını ifade etmeyi, salt olarak siyasi iktidara muhaliflik olarak değerlendirmek sadece bugün için değil, yarınlarımız için de büyük bir tehlike oluşturmaktadır. Siyasi partilerin bu süreçteki temel görevleri de ivedi ittifaklardan öte bu süreç ile ilgili halkı aydınlatmaktır.
Yüksek Seçim Kurulu'na güvenin sarsıldığı ve bağımsızlığının şüphe uyandırdığı ülkemizde siyasi iktidar tarafından KHK'ler ile alınan kararların hızına yetişememenin yanı sıra, başkanlık sistemi ile getirilecek karar mekanizmasının işleyişi daha büyük endişe uyandırmaktadır.
Parlamenter sistemde yürütme Cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanlar ile paylaşılmaktadır. Her istediğini yapabilen bir siyasi iktidar için başkanlık sistemi karar mekanizmasının daha hızlı işlemesi için bir sıçrama tahtası olarak mı düşünülmektedir!
Başkanlık sistemi içerisinde Cumhurbaşkanının denetlenmesi, Meclisin Cumhurbaşkanını Azletme yetkisi, yüksek yargı üyelerinin seçimi ,tek taraflı meclisi fesh etme yetkisi gibi konular kanaatimce her birey tarafından araştırılmalıdır.
Başkanlık sisteminin getireceği yeni düzenlemeler ile ilgili bireylerin bilgilendirilmesi gerekliliği son derece önemlidir. Zira bu sistem yasama ve yürütme kuvvetlerinin sert ve kesin olarak birbirinden ayrıldığı bir sistem olup, gerçek anlamda dünyada sadece ABD’de uygulanan bir sistemdir.
Kuşkusuz ki, başkanlık sisteminin en olumsuz yanı iktidarın kişiselleşebilmesidir. Bu sistem her şeyden öte despot yönetimlere zemin hazırladığı için tehlikelidir. Başkan ayrıcalıkları sebebiyle diktatöre dönüşebilir. Bu sistemi uygulayan diğer ülkelere bakıldığında ilginç bir tablo ile karşılaşılır: Orta ve Güney Amerika ülkelerinin büyük kısmı, Kenya, Tanzanya, Uganda, Sudan, Nijerya gibi bazı Afrika ülkeleri, İran gibi ülkeler Başkanlık sistemiyle yönetilmektedir.
Bu örneklerin bir çoğunda görüldüğü gibi, Başkanlık sistemiyle birlikte, anti-demokratik uygulamalar ve otoriter rejime kaymalar gelir. Özellikle Latin Amerika ve 3. dünya ülkelerindeki başkanlık sistemi denemeleri diktatörlüklere ve askeri rejimlere dönüşmüştür.
Salt çoğunlukla seçilen, güçlü yetkilere sahip bir başkan, halkın tasvip etmediği, akla, mantığa ve vicdana aykırı ya da keyfi politikalar izlese dahi görev süresi tamamlanana kadar başta kalır.
Son zamanlarda dış politikamızda yaşanan krizlerin analizinde ABD ve dış güçlerin etkilerinin de sahip oldukları sistem ile birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu sebeplerle, önümüzdeki sürece ilişkin tekrar sorgulamak gerekir.
Seçim mi, rejim mi?
Hepinize saygılar sunuyorum.