Birkaç gün önce, yurdumuzun Türk Ordusu tarafından düşman işgalinden kurtuluşunun 89. yıldönümü, sözde 'Zafer” Bayramı idi. Aslında, 'zafer” hezimete 'bayram” da, bizler, Türk Ordusuna gönülden bağlamışlar için,...

Birkaç gün önce, yurdumuzun Türk Ordusu tarafından düşman işgalinden kurtuluşunun 89. yıldönümü, sözde “Zafer” Bayramı idi. Aslında, “zafer” hezimete “bayram” da, bizler, Türk Ordusuna gönülden bağlamışlar için, mateme dönüştü; Türk Ordusu iç ve dış düşmanları tarafından yenilmişti.
Şimdi kovuklarından, ışığı görmüş tahtakuruları gibi dışarı fırlayan cümle tahtakuruları- ordu düşmanları “Türk Ordusu yenildi” diye bayram ediyor, bu kıymetli varlığımızı daha fazla kemirmek için planlar yapıyorlar… İktidarın Bakanı Hüseyin Çelik, “TSK ile mücadele eylem planı”nı açıkladı, Hasan Cemal planın mimarı Erdoğan’a övgüler yağdırıyor ama “yetmez” diyor.
Türk Ordusunu yenmek için bir süredir devam eden hayasız taarruz onların zaferiyle sona erdi. Genelkurmay’ın internet sitesinden geçmişte PKK’ya, laiklik ve Atatürk düşmanlarına karşı yapılanlar silindi… YAŞ öncesi ve sonrasında yaşananların ardından yeni Genelkurmay Başkanı önerisiyle teslimiyet tamam oldu. Başkomutan Gül oldu, sözde “Zafer Bayramı”nda. Mustafa Kemal’den beri devam eden gelenek ortadan kalktı. Tebrikleri sözde Başkomutan Abdullah Gül kabul etti. Ve de terörle mücadeleden TSK geri çekildi, yerini Erdoğan’ın “polislerine” bıraktı. Bunlar, “Bizim için üçüncü bayram” diye sevinç çığlıkları atarken, onların deyimiyle “Türk Ordusu artık kendi evinde lütfen misafir”… Fazla kalan misafirlerin pabuçları kapı önüne konulur, bu da yakın…
***
Başbakan “Askerin Soğuk Savaş sonrasına intibak süreci, güç bela tamama erdi” demeye getiriyor tebrik mesajında; “Bazı dönüşümler bazı komutanları beklermiş” mesajı da saklı. “Bu, değişim sürecinin önemli bir adımı oldu” demiş… Haklı; daha ileri adımları bekleyin!
***
Bu müsait ortamda ”Her zamanki şüpheli aydınlar” dururlar mı? Onlar da çıkmışlar, “Yetmez, askeri resmi geçitler de son olsun” diyorlar. Bütün demokratik ülkelerde öyle imiş ama Türkiye tarihi gelenekleri ile kuşatıldığı tehditlerle “o” ülkelerden mi? Türk Ordusu, Hollanda Ordusu mu? Fakat sözde Fransız Devrimiyle “aydınlanmış” bu adamlar ve kadınlar bilmezler mi; Fransız 1789 devriminin başlangıcı 14 Temmuz’da Burbon iktidarının hasımlarının tıkıldıkları Paris’teki Bastil Zindanı’nın halk tarafından yıkılmasıydı… Ve o zamandan beri Fransa’da kaç cumhuriyet ve rejim değişmesine rağmen “Bayram” Fransa’nın her yerinde özellikle Paris’te Champs Elyze Caddesi’ne “askeri” geçit resimleriyle kutlanır. Orada demokrasi yok mu? Aydınlar yok mu?
***
Ve Türk Ordusunu ve hezimetin fotoğrafı: Yeni Genelkurmay Başkanı “Başkomutanı” Abdullah Gül’ün önünde, askerce başını boynundan kırmıyor eğiliyor. Mağlup komutan gibi, kılıcını da teslim etmesi eksik. Öyle ya, ordu, çoğu komutanların esir alınmış olmasıyla çoktan dize getirilmişti. Acı olan ordunun “boyun eğmesi”, bu hezimeti açıkça kabul etmesi!
***
Benim TSK ile ilgili konularda belleğim kuvvetlidir: Aylarca önce malum çevreler, yazarlar ve de TARAF gazetesi, zamanın Harp Akademileri Komutanı Hava Orgeneral Balanlı Paşa’ya birden takmışlardı. Maksatları açıkça ileride Genelkurmay Başkanı olacak Balanlı’nın önünü kesmek ve hakkında övgüler dizdikleri Orgeneral Necdet Özel’in önünü açmaktı… Galiba misyon tamamlandı!
***
Mağlup Japon generaller, “harakiri” yaparlar. Samuray kılıçlarıyla kendi karınlarını deşerlerdi. Düşünüyorum: Şimdi bu durumlarda TSK, savaş alanında değil, Ankara’da, Çankaya’da hezimete uğratıldığında, TSK’nin komutanları “harakiri” mi yapıyorlar?
***
Ama galiba boşuna yazıyorum… Biz ölmüşüz de haberimiz yok! Hem Türk Ordusunun onurunu, geleneklerini ve zaferlerini korumak, naçiz, “çağdışı” kalmış bir yedek teğmen olarak bana mı düşer? Her Perşembe toplanan tutuklu komutan eşlerine, kızlarına mı düşer! Sen otur, TSK’nin “oturtulduğu yerde”; boşuna nefes ve mürekkep tüketme! Ama yapamıyorum işte: Mustafa Kemal’e ve babama, amcama verilmiş sözüm var; “Silahımı”, kalemimi sonuna kadar yapmadan kılıfıma sokamam! “Harakiri” yapmayanlar merasim kılıçlarını kılıflarından çıkarmadıkça!
***
Tavsiye ederim, görmeyenler Cüneyt Arcayürek’in son iki yazını okusunlar. 20 Ağustos 1922 tarihindeki “zaferin” askeri ve siyasi anlamını ve buna karşı bugünkü “hezimetin” siyasi ve askeri anlamını anlamak için!