Mustafa Balbay: Gazeteci, yazar. 21. Yüzyılda, Cumhuriyet Türkiye'sinde 1000 gündür, yani üç yıla yakın, Silivri'de mahpus. Neden? 'Farkında mısınız; Cumhuriyet Tehlikede” diye yazdığı için, şimdi buharlaşmış 'Cumhuriyet...
Mustafa Balbay: Gazeteci, yazar. 21. Yüzyılda, Cumhuriyet Türkiye'sinde 1000 gündür, yani üç yıla yakın, Silivri'de mahpus. Neden? “Farkında mısınız; Cumhuriyet Tehlikede” diye yazdığı için, şimdi buharlaşmış “Cumhuriyet Mitinglerini” teşvik ettiği için, tehlikenin farkında olduğu için!
***
“Bin” gün… Dile kolay. Ben 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra Yassıada'da dokuz ay yattım diye, çektiğim acıları bir şey sanırdım. Ama “damsa” yatan “damdakilerin” halini daha iyi anlar! Ya, bizim basın özgürlüğü, insan hakları diye mangalda kül bırakmayan, yıllar öncesindeki olayları kaşıyan sözde aydınlar, "gazeteci-yazarlar”; günümüzdeki bu gerçek trajediye karşı, ayaklanmayı bırakın, neden hiç kalem oynatmazlar?
***
Evet sevgili Mustafa kardeşim, ben çektiklerimi bir şey sanırdım… Şimdi senin çektiklerin karşısında mahcubum! Mustafa, sen yeni doğan çocuğunu doya doya göremeden, kucaklayamadan, “içerde” daha ne kadar tutulacağını bilemeden çile dolduruyorsun. Özkan, diğer meslektaşlarımız ve Komutanlarımız gibi!
“Geciken adalet, adalet değildir” deniyor; “gecikme” ne kelime aslında hiç adalet yok orada. Daha doğrusu ayaklar altında. İntikam ve acılar var!
***
Sen dışarıdayken yazılarından esinlenir seninle telefonda dertleşirdik ve olacakları o zaman tahmin ediyorduk. Haklı çıkmanın tarifsiz acıları içindeyim… Seninle özellikle şu sırada dertleşmeye hasretim Mustafa. Türkiye artık bildiğimiz gibi değil. "Ergenekon Vadisi"nde sıkışıp kaldık. Ve bunlar milattan önce değil, milattan sonra, 2011'de, AKP miladının 9. yılında oluyor! Başbakan davaların “fahri savcısı olmakla” övünüyor… Fakat eş zamanda Suriye Başkanı Beşar Esad'ı zalim olmakla suçluyor, “Sen de gideceksin” diyor. Evet Esad da gidecek, Erdoğan da herhalde bir gün gidecek ama nice Mustafalardan sonra...
Suriye'de Esat döneminde insanlar zulüm görüyorlar. Ya Türkiye'de Erdoğan döneminde? Çifte ölçülü olmayalım, tutarlı olalım!? Tutarlı. Müstenitler de tutarlı olmalılar!
Fransız Devrimi, istibdadın ve zulmünün simgesi Bastil zindanını yıkmış içinde yıllardır yatan aydınlar kurtulmuştu. Umarım Silivri'nin, Hasdal'ın baskını ve yıkılması yakındır. “İçerdekiler”; Ergenekon, Balyoz, Kafes, Andıç vb. tutukluları muhakkak bir gün aklanacaklar. Ancak Balbay'a, Özkan'a ve diğerlerine kaybettikleri günleri, kim, nasıl geri verecek? Ailelerin acılarının bedelini kim nasıl ödeyecek? “Devlet” adına kim özür dileyecek? Yetecek mi?
“Vebal”, mübarek dinimizde çok önemli ve ağırdır! Ama, ben gene de bugün Türkiye'de, bugün bağımsız adalete inanmıyorsam da, adalete inanmıyorsam da ilahi adalete inanıyorum. Dünya zalimlere kalmıyor!
***
Bu yazıyı yazarken Başbakanın bir ameliyat geçirdiği haberi geldi. Bu sırada Başbakana böyle tarizde bulunmayı istemezim ama olaylar ameliyat hastalık dinlemiyor.
Herhangi bir insanın hastalığı ameliyatı insan olanı rahatsız eder… Çünkü her hastalık bir bakıma kendimizde olmuş gibidir. Üstelik, hastalanan ve ameliyat olan ülkenin Başbakanı ise!
***
Başbakanın rahatsızlığını bu konunun bir uzmanından, Türkiye'nin, hatta dünyanın sayılı doktorlarından Prof. Dr. Yaman Tekand'a sordum. Yaman Tekand, yanımda büyüdü desem yalan olmaz… Hem sevgili çocukluk arkadaşım, TC Adalet sisteminin kurucusu rahmetli Mahmut Esat Bozkurt’un torunu hem de, çocukluğunda İzmir'de komşumuzdu. Değerli Profesör her sorumlu hekim gibi muayene etmediği bir hastaya uzaktan teşhisin doğru olamayacağını hatırlattı. Ancak sindirim sisteminde, bağırsaklardaki hastalıkların muhakkak vahim ve habis olması gerekmediğini ve “laparoskopik" yöntemle, hem teşhisin hem de tedavinin mümkün olduğunu ifade etti. Ben de, hem bir insan hem de vatandaş olarak Başbakanın kısa zamanda sağlığına kavuşacağını umut ediyor, bir an evvel iyileşmesini ve siyaset arenasına dönmesini, acil şifalar diliyorum. Ona acil şifalar diliyorum. İnsan Başbakan olsa de insan ve bizim parçamızdır!