DÜNKÜ 'Sevdiğim Şeyler Listesi–Top 15” başlıklı köşe yazım sizlerden çok sayıda olumlu tepki aldı, hepinize teşekkür ederim. Gerek yüz yüze, gerek telefonla, gerekse sosyal medyadan gelen 'Devamını bekleriz” talepleri üzerine...
DÜNKÜ
“Sevdiğim Şeyler Listesi–Top 15” başlıklı köşe yazım sizlerden çok sayıda olumlu tepki aldı, hepinize teşekkür ederim. Gerek yüz yüze, gerek telefonla, gerekse sosyal medyadan gelen “Devamını bekleriz” talepleri üzerine bugün “Sevdiğim Şeyler Listesi’nde Bölüm 2”yi yazmaya karar verdim.Hazırsanız başlıyorum.
***
BİR
- Ne zaman ki Adem Başkan’la ilgili en ufak eleştirel bir twit atsam, köşe yazsam veya haber yapsam, 12-13 yıllık arkadaşım olan Alanya Belediyesi Basın Halkla İlişkiler Müdürü Rabia Eşit’in o sabah mutlaka 07.30 sularında arayıp, “Ama Alper abi, o konu öyle değil, aslında tam olarak şöyle” demelerini, beni ikna etme girişimlerini.
***
İKİ
- Otomobilimi Atatürk Anıtı civarına park ettikten sonra rutin esnaf, bürokrat veya siyasetçi ziyareti yapacağım kurum veya işyerlerine doğru yürüyüp Parkomatçı Yusuf kardeşimle, Simitçi Erdoğan abi veya Piyangocu Yaşar abi ile “onların penceresinden” turizm ve ekonomik gidişat üzerine sohbet edişlerimizi, onların, park edilen araç, satılan simit veya piyango bileti istatistiki üzerinden yaptıkları yorumları ayaküstü büyük bir merak, ilgi ve zevkle dinlemeyi.
***
ÜÇ
- Yer darlığından köşe yazmadığım, yazmaya fırsat bulamadığım günlerin sabahında sevgili patronum Mehmet Ali Dim’in Whats App’tan ya da direkt telefon açıp “Hayırdır, birisi ‘Artık köşe yazma’ mı dedi. Ben böyle bir şey dediğimi hatırlamıyorum” deyip inceden kızdığını ima etmesi ve beni ertesi gün yazmam için motive (!) edişlerini.
***
DÖRT
- Cengiz Aydoğan gibi, Celal Odabaş gibi, Hayri Doğan gibi eski kurt siyasetçileri görünce bir iki dakikalığına da olsa muhabirliğe ilk başladığım 90’lı yıllara kısa bir dönüş yapmayı, Cengiz Aydoğan’ın efendiliğini, Celal Odabaş’ın ağabeyliğini, Hayri Doğan’ın hitabet ustalığını yeniden anımsamayı, “Ah ah, nerede o eski günler” deyip iç geçirmelerimi.
***
BEŞ
- Rıhtım civarına gittiğimde, İskele’nin halka açık olduğu lise yıllarımıza dönüp, arkadaşlarla üzerinde yürüyüp çekirdek çitlemelerimizi, “Bir flört, İskele’de şöyle el ele yürümeden hakiki bir flört sayılmaz” düsturunun egemen olduğu yılları hüzünlenerek anımsamayı.
***
ALTI
- Buna mukabil, “Her aşkın harcı İskele’de karılır ama betonu mutlaka Balıkçılar Kahvesi’nde dökülür” felsefesini yeniden hatırlayıp, nice anılarımızın saklı olduğu Balıkçılar Kahvesi’ni hiç edenleri içimden sinkaflı cümleler eşliğinde yâd edivermeyi.
***
YEDİ
- Alanya’ya yerleşmeden önce, tatile geldiğimiz 80’li yıllarda, çarşı esnafının namaz saatlerinde dükkânının kapısını bile kilitlemeden önüne sadece bir iskemle koyup camiye gidişini anımsamayı, o eski güzel günleri bir de şimdiki Alanya’nın haliyle kıyaslayıp “Alanya harbiden çok değişti bilader” geyiklerine balıklama atlamayı.
***
SEKİZ
- Bir iki sessiz, sakin, efendi, kendi halinde hakiki Alanya ahalisi tanıdıktan sonra “Bunlar çok saf insanlar, bense uyanığım, cin gibi adamım. Bir iki seneye kalmaz Alanya’nın kralı ben olurum” deyip, en erken 2, en geç 4 sene içerisinde ya iflas edip ya da tası tarağı toplayıp kaçan, sonradan görme, temelsiz işadamlarının sayısının kaç olabileceğini arkadaşlarla konuşmayı.
***
DOKUZ
- Hanımla beraber kimselere çaktırmadan dağcı çadırımızı da alıp hafta sonu İncekum Orman Kampı’nda iki günlük kaçamaklar yapmayı, Gazipaşa’dan Kaş’a kadar gidip görmediğim kahverengi tabelalı tarihi yerleşim birimi kalmadığından, artık Burdur Ağlasun’daki Sagalassos’a falan deplasmana gitmelerimizi.
***
ON
- Her kim sorarsa mutlaka “Alanya’yı bir de onlardan dinleyin” dediğimiz Haşim Yetkin, Oğuz Korum ve Fahri Yiğit gibi üstatları görünce aklıma direkt eski siyah beyaz Alanya fotoğraflarının, şalvarın, ipek kuşağın, gülüklü çorbanın, olmazsa olmaz Hasbahçe Zeybeği’nin gelmesini.
***
ON BİR
- 14 yaşındaki yeğenimle Alanya sokaklarında yürüyerek turlarken, “Senin aklın ermez. Eskiden buralar muşmula bahçesiydi, şuralar portakal ağaçlarıyla doluydu” deyip 4+1, çift banyolu, asansörlü, otoparklı ve havuzlu siteleri gösterip içimden kendi kendime “Sen de Alanyalı oldun be koçum” diyerek keyiflenmelerimi.
***
ON İKİ
- İsveç Fahri Konsolosu, sevgili Hilmi Tokuş önderliğinde “isimleri bende saklı” Alanya’nın yaşayan tarihi olarak adlandırabileceğimiz isimleriyle haftada bir gece, eski ve günümüz Alanya’sını konuşmayı, bilmediğim kavramları, kelimeleri, insanları, tarihi olayları keyifle ve merakla dinlemeyi.
***
ON ÜÇ
- Magazinin duayeni olmuş Mehmet Çelik’in artık yok satan Albüm Magazin Dergisi’nin yeni sayısında ‘Haftanın Şıkları’na çıkıp çıkmadığımı, internetten üniversiteyi kazanıp kazanmadığına bakan lise mezunu talebe merakıyla incelemeyi.
***
ON DÖRT
- Alanya’nın yerli halkına, “Kızıl Kule’ye, Alanya Kalesi’nin içine, Tophane’ye en son ne zaman gittin, çıktın” diye sorup, her seferinde “Valla bilader, tam hatırlamıyorum ama bak şimdi fark ettim, epey zaman olmuş” yanıtını alacağımı bilmeyi.
***
ON BEŞ-
Alanya’da, hem de Yeni Alanya’da gazetecilik yapmayı. Muhabirliğin neredeyse bütün branşlarında çalışıp en sevdiğim dal olan Politika’ya demir atmamı ve tüm samimiyetimle söylüyorum, Alanya’daki tüm siyasetçilerle çalışmayı.