Pazartesi Sohbeti’nin bu haftaki konuğu Hotel Kat Hizmetleri Eğitimi ve Dekorasyon Derneği (HOTED) Kurucusu ve Onursal Başkanı Hakan Halit Yeni oldu

Pazartesi Sohbeti - Ebru Akarpat Yahşi

İÇİNDE bulunduğumuz pandemi sürecinin başından bu yana turizm emekçilerinin yaşadığı zorluklara dikkat çeken ve acil çözüm yollarının bulunması gerektiğini aktaran Yeni,
turizm emekçilerinin neredeyse tamamına yakınının işsiz olduğunu, çalışanlarının ise personel kısıtlaması yüzünden yoğun iş yüküne maruz kaldığını aktardı.
Otelcilerin, doldur boşalt turizmi yaptıklarını dolayısıyla kalifiye personellerin emeklerinin görülmediğine değinen Yeni, sigortaları askıda olan çok sayıda emekçinin haklarının otel yöneticileri tarafından gasp edildiğini belirtti. Alanya turizm sektörü emekçilerinin en büyük sorunlarından birinin de mevsimlik işçi olmak olduğunu vurgulayan ve turizm emekçileri için devletin acilen turizm yasası çıkarması gerektiğini belirten Yeni ile röportajımızdan öne çıkan başlıklar şöyle:

-Hakan Bey, Pazartesi Sohbeti’ne hoş geldiniz. Yapmış olduğunuz çalışmalar ve emekçilere verdiğiniz desteklerle sizi tanıyoruz fakat sizi tanımayanlar için kendinizden bahseder misiniz?

Teşekkür ederim, hoş bulduk. Alanya doğumluyum, turizmciyim. 2006-2014 yılları arasında yönetim kurulu başkanlığını yaptığım Hotel Kat Hizmetleri Eğitimi ve Dekorasyonu Derneği HOTED’in kurucusuyum. Aynı zamanda ülkemiz genelindeki birçok Housekeeping derneklerinin de kurulmasına, faaliyete geçmesine naçizane öncülük etmiş, etmeye de devam eden biriyim. İlaveten Housekeeping danışmanlığı, eğitmenliği ve yazarlık yapıyorum.

‘AMACIMIZ, SEKTÖR ÇALIŞANLARINA HEM MESLEĞİ SEVDİRMEK HEM DE MESLEKTEKİ SORUNLARA ÇÖZÜM BULMAK’
-Hotel Kat Hizmetleri Eğitimi ve Dekorasyon Derneği’ni (HOTED) bize anlatır mısınız? Ne zaman ve ne amaçla kuruldu, aktif görevleriniz nelerdir?

HOTED, 2006 yılında kurulmuş bir dernektir. Derneğimiz, konaklama sektörü başta olmak üzere AVM, hastane ve residence gibi yerlerin temizliği, bakımı, dekorasyonu ve idareciliği, yöneticiliği mesleğini geliştirmek, bu mesleği yapanları mesleki düzeyde maddi ve manevi yönleri ile ilerletmek, mesleği tanıtmak, geliştirmek, sevdirmek, meslektaşlarımızı eğitmek, yüceltmek, üyelerimizin müşterek ekonomik, sosyal kültürel hak ve menfaatlerini korumak, dernek üyelerimizin ortak menfaatleri doğrultusunda mesleki, teknik ve idari konuların çözümünde çalışmalar yapmak amacıyla bu yola çıktık. Çıktığımız bu yolda Housekeeping yöneticiliği (Kat hizmetleri müdürlüğü) mesleğini ve turizm sektörünü her yönüyle tanıtmak, kalkındırmak, sevdirmek, benimsetmek ve sektöre tercih edilirliği arttırmak için çeşitli yarışmalar, konferanslar, sempozyumlar, paneller, toplantılar, seminerler ve mesleki kurslar düzenliyor, aynı zamanda uluslararası fuarlara da Housekeeping olimpiyatları gibi yarışmalarla katılıyoruz. Tüm bu ve benzer faaliyetlerimizi de, düzenli olarak çıkardığımız Executive Housekeeping dergimizle birlikte ilgili sektör, camiamız, turizmcilerimiz ve kamuoyuyla paylaşıyoruz. Ülkemizde kurulan Housekeeping dernekleri ile de düzenli olarak bir araya gelerek, mesleğin geleceği ile ilgili çeşitli çalışmalar yapıp, sık sık istişare toplantıları gerçekleştiriyoruz. Pandemi dolayısıyla ara verdiğimiz bu genel toplantılarımızın ilkini, iki yıl aradan sonra geçtiğimiz günlerde Fethiye, Marmaris, Muğla ve Bodrum’u kapsayan bir dizi toplantılar gerçekleştirdik. Aynı zamanda federasyon çalışmalarımız da devam ediyor. Onursal Başkan, Başdanışman, birkaç otelin de Housekeeping danışmanı ve eğitmen olarak çalışmalarıma devam ediyorum.

‘TURİZM EMEKÇİLERİ ORTADA KALDI, FATURANIN AĞIR YÜZÜ İLE ONLAR SAVAŞTI’
-Yeni Alanya’ya verdiğiniz demeçlerde, “Pandeminin faturasını çalışanlar ödüyor”
demiştiniz. Turizm çalışanları ilk günden bugüne neler yaşadı? Emekçiler pandemi
sürecinde neler yaptı?

Evet maalesef bu faturayı emekçi ödüyor. Hala da durum böyle... Zaten zor ve yorucu bir süreçten geçiliyor ve bu süreçte tüm turizm emekçileri çok zorlandı. Pandeminin ağır şartları sağlıkla ilgili tedirginlik yaratırken, bu tedirginliğe ekonomik sıkıntılar da eklendi. Turizm emekçilerinin neredeyse tamamına yakını maalesef ortada kaldılar. Emekçilerin küçük bir kısmı işsiz kalmasa bile işletmelerin personel kısıtlaması yüzünden daha çok iş yüküne maruz kaldılar. Verilen ücretsiz izinler ve pandemi bahane edilerek yapılamayan zamlar da, kalan emekçilerin tüm motivasyonunu bozduğu gibi sektörü hızla terk etmelerine sebep oldu. Zam yağmurlarının altında ezilen, yok olan emekçilerin pandemi süreci boyunca içine düştükleri durumu kelimelerle tarif etmek mümkün değil. Bu durumun vahameti ileriki yıllarda sektörde kendini iyiden iyiye gösterecek. Bunlar daha iyi günlerimiz.

‘KALİFİYE PERSONELLER DEĞERSİZLEŞTİRİLDİ VE SEKTÖR DEĞİŞTİRMEK ZORUNDA KALDI’
- Salgın sürecinde turizm sektörünün farklı kollarında çalışan pek çok kalifiye personel turizme küstü ve sektör değiştirdi. Siz de kalifiye personellerinizi kaybettiniz mi?

Aslında bu küslüğün altında biraz önce saydığım sebeplerin haricinde birçok neden yatıyor. Örneğin bunların yüzde yetmişe yakınının hiçbir destekten faydalanamaması, sektörü sürdürülebilir bir iş kolu olarak görmemelerine neden oldu. Bu ve benzer sorunlar, kalifiye personelde ciddi anlamda haklı olarak, ‘’Ben neredeyim, hak ettiğinimi alıyor muyum, verdiğim emek ve hizmet ile aldığım karşılık doğru orantılı mı’’ gibi sorular kalifiye ya da daha eğitimli veya bu işe yürekten inanan, uzun yıllardır sektöre kendini adamış kalifiye diye adlandırdığımız emekçilerin sektörden kopmasına neden oldu. Yani başka bir tabirle tehlike çanları çoktan çalmaya başladı diyebiliriz.

‘OTELİ DOLDUR-BOŞALT SİSTEMİ BİLE YÖNETENLER, KALİFİYE PERSONELİN ÖNEMİNİ GÖZ ARDI EDİP AYNI BAKIŞ AÇISI İLE PERSONEL ALIP GÖNDERİYOR’
- Kalifiye personel yetiştirmek için çok sayıda eğitim düzenlediniz. Yetişmiş personellerin sektörden çekilmesi nasıl bir tehdit oluşturacak gibi… Sektör iş bilmeyenlere mi emanet edilecek?

İşte tehlike çanları çalmaya başladı derken kastettiğim tam olarak buydu. İşletmeler kısa vadede kayıp personel olarak görmedikleri ya da yerini doldurabileceklerini düşündükleri yetişmiş çalışanların uzun vadede bumerang etkisiyle kendilerine zarar verdiğinin farkında değiller. Bu zarardan kasıt, çalıştığı işletmeyi bilen, sektörün zorluklarının kolaylıklarının farkında olup çözüm üretebilen, misafir iletişimi konusunda bilinçli, kendi çalıştığı alanın detaylarına hakim yetişmiş personel kaybıdır. Çünkü yetişmiş bir personel adı üstünde iki günde yetişmiyor zaten, yıllar harcanıyor. “Çalışanlarımız, emekçilerimiz geri dönüşüm turizminin teminatıdır’’ diye boşuna söylemiyoruz yıllardır. Dolayısıyla, tıpkı otellerimizde doldur boşalt turizmi yaptığımız gibi personeli de doldur boşalt yapıyoruz. Bu durumdan en büyük zararı bacasız sanayi olarak tabir ettiğimiz sektör ve onun bileşenleri görüyor.

‘SEKTÖR ÇALIŞANLARI HALEN İŞSİZ, İŞ BULUP ÇALIŞANLARIN İSE İŞ YÜKÜ ÇOK AĞIR’
-Peki açılan oteller ile işsizlikte bir azalma oldu mu?

Hayır olmadı. İşletmeler personel kısıtlamasına gittiği için kendi çalışanlarını bile yeni yeni
almaya başladı. Zaten açılmayan bir sürü işletme olduğunu da düşünürsek çoğu yine işsiz, yine işsiz. Kısacası şu ana kadar işsizlikle ilgili gözle görülür, elle tutulur bir değişiklik yok.

‘EMEKÇİYİ ASKIYA ALMAK, ONUN HAKLARINI GASP ETMEKTİR’
-Sigortası askıda olanlar da sürecin en çok yıprananları arasında. Askıdaki emekçiler yapmış olduğunuz duyuruların sonucunda işe çağrıldı mı?

Hayır çağrılmadılar. Çünkü tesislerin büyük çoğunluğu geleceği, yani önünü görememe korkusuyla otellerini açmamakta ısrar ettiler. Açanlar da ellerindeki çekirdek kadrolarla durumu kurtarma peşine düştüler. Dolayısıyla askıda olan emekçiler de ortada kaldılar. Aslında askı dediğimiz şey emekçinin hakkını gasp etmenin başka bir adıdır, Emekçiyi askıya almak ona hiç bir hak vermiyor. Otel açılınca, “Önce seni çağıracağım ama sen İşkur üzeri geleceksin’’ deniliyor. Yani bu durumda emekçi üç ay stajyer öğrenci sigortasına sahip olacak, sonra emekliliğine geçerli olacak sigorta girişiyle devam ediyor. Sezonun tamamı zaten toplasan altı ay etmiyor. Bırakın pandemi sürecini normal sezonda bile emekçinin en fazla üç ay sigortalı çalıştığı anlamına geliyor. Kısacası senede 90 günlük sigorta ile işsizlik sigortasından ve emeklilik sürecinden yararlanması açısından çok büyük bir kayıp anlamına geliyor. Allah aşkına soruyorum size? Emekçilerin haklarının bu kadar alavere dalavereyle, kelime oyunlarıyla gasp edildiği bir sektörde sürdürülebilirlikten, kalifiyeden, kaliteden bahsedebilir miyiz?

‘DESTEK EMEKÇİLERE DEĞİL, İŞVERENLERE YAPILDI. DESTEK, EMEKÇİNİN ELİNE GEÇMEDİ’
-Pandemi sürecinin ilk günleri ve sonrası için beklenen destekler nelerdi ve bu beklentilerinin ne kadarı karşılandı?

Bize göre yüzde bir bile değil. Bir konuyu açıklığa kavuşturmakta yarar var. Destek emekçiden ziyade işverene yönelik yapıldı. Yapılan bu destek ise emekçiye neredeyse hiç yansıtılmadı maalesef! İsçinin yıllardır kendisinden kesilen işsizlik fonundaki parasından yararlanmasının önündeki handikaplar aşılamadı. Kısa dönem çalışma ödeneğinden yararlananların sayısı tüm emekçileri kapsamadı. Bu durumu da şöyle tarif edersek abartmış olmayız. Emekçiyi hükümet de, işveren de her zaman olduğu gibi bu süreçte de yine yalnız bıraktı. Emekçi böyle zamanlarda öncelikle işvereninin ve devletin kendisine sahip çıkmasını ister. Peki, çıktılar mı? Kocaman bir maalesef...


‘SEKTÖRÜ SAĞILACAK İNEK GİBİ GÖRMEYİN ARTIK’
-Alanyalı mevsimlik turizm emekçilerinin en büyük sorunu nedir? Mevsimlik işçi olarak çalışan turizm emekçilerine 12 aylık çalışma sistemi sunmak mümkün mü?

Emekçinin en büyük sorununu gücümüz yettiğince, dilimiz döndüğünce yıllardır anlatmaya çalışıyoruz. Beş aylık çalışmayla on iki ay yaşanmaz diye... Bir kez daha söylüyorum Turizmcilerimiz yani yatırımcılarımız ve hükümet bir araya gelerek, sürdürülebilirlik açısından bu konuya bir çözüm bulmalılar. Aksi takdirde sektörde çalıştıracak insan bulamayacaklar. Yoldan geçenlerle, kapıya gelenlerle, ya da işin kolayına kaçarak, olmadı eleman ithal ederiz bu işi yine de yaparız mantığından vazgeçmeliler. Bu mantık ülke ekonomisinin ana direklerinden birini oluşturan bacasız sanayi dediğimiz bu dev sektörü mahvediyor. Ne acıdır ki, geçmiştekilerde dahil olmak üzere, hükümetlerimizin bu güne kadar hiç bir zaman bir turizm politikası olmamış, hala da yok. Teşbihte hata olmazmış bağışlayın beni lütfen.
Sektörü sağılacak inek gibi görmekten bir an evvel vazgeçip, acilen bir turizm politikası üretilmeli ve turizm yasası çıkarılmalıdır. Vermeden almak yalnızca Allah’a mahsustur. Bu sektör hizmete dayalı bir sektördür ancak insana yatırımla sürdürülebilirlik sağlanabilir.

‘YARINI, EVLADININ OKUL MASRAFINI DÜŞÜNMESİN. AVRUPA’DAKİ İŞÇİ AİLE GİBİ EN AZINDAN YILDA BİR DEFA TATİLE ÇIKSIN’
-Nasıl bir turizm içinde olmak emekçileri mutlu eder?

On iki ay çalışabileceği, yarın ne olacak endişesinden uzak, kiramı, elektriğimi, suyumu nasıl ödeyeceğim, çocuklarıma harçlık verebilecek miyim, okul masraflarını neyle nasıl karşılayacağım gibi ekonomik kaygılardan ve zar zor bir işe girip, dört beş ay sonra kapının önüne konulma korkusundan uzak, sürdürülebilir, devamlı bir işi aşı olan, karnı tok, sırtı pek Avrupa'daki işçiler gibi ailesiyle birlikte hiç değilse yılda bir defa tatile gidebilecek refah seviyesi yüksek, sosyal haklarının elinden alınmadığı, gelecek endişesinden kurtulmuş, insanca yaşanabilir bir hayatlarının olması, tüm insanlar gibi emekçilerin de şüphesiz en doğal haklarıdır. Ancak bu şekilde mutlu olabilirler.
Emekçiler tüm bunların hangisine sahipler? Cevabını kamuoyunun ve emekçilerimizin takdirine bırakıyorum.

‘BANA NE DEMEKTEN, KOLAYCILIKTAN VAZGEÇİP OTELLERİ 12 AY SÜREYLE DOLDURMANIN BİR YOLU BULUNMALI’
-Son olarak 2022 yılı turizminden ve yatırımcıdan beklentileriniz neler? Neler yapılırsa önümüzdeki süreçlerde kalifiye emekçilerin umutları yeniden yeşerir?

Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki 2022 ve sonrasında 60-70 milyon konuk ve 50-60 milyar dolar gelir elde edebilmemiz için, turizmde bugüne kadar yaşadığımız sıkıntıları göz önünde bulundurarak, bundan sonra yaşanabilecek krizlerde duvara toslamamak için gaflet uykusundan uyanıp, bana necilikten ve kolaycılıktan vazgeçmemiz gerekiyor. Kontrolsüz büyümenin kesinlikle önüne geçilmelidir. Örneğin sürekli tesis yapmak yerine, mevcuttakileri revize edip, içlerini on iki ay nasıl doldurabilirizin hesabını yapmalıyız. Turizm Bakanlığı ve yatırımcılar Almanya ve Rusya gibi bir iki ülkeye bel bağlamaktan bir an evvel vazgeçip, pazar paylarını acilen genişletmeliler. İkinci bir husus iç pazar meselesi. İç pazarı yara bandı olarak görmekten vazgeçmeliler. Çok değil, 2016 yılında işletmecilerimiz satış pazarlama müdürlerinin ellerine çuvallar dolusu broşürler verip, ülkenin dört bir yanını karış karış, kapı kapı dolaştırıp işletmelerinin tanıtımlarını yaptırdıklarını unutmadık. Peki kriz geçip, 2019 gelince ne oldu? Her zaman olduğu gibi iç pazar apar topar rafa kaldırıldı. Bu da en büyük yanlışlarımızdan biridir. İç pazarı rafa kaldırmaktan kesinlikle vazgeçmeliyiz. Bizim ülkemizde krizler bitmez. Tüm hesaplarımızı buna göre yapmalıyız. İlgili kişilerin gazetelere demeçler vererek, hayal, umut satarak bu işlerin bu şekilde yürümeyeceğini anlamaları gerek! Emekçilerin, yani hepimizin umutları ancak bu şekilde yeşerebilir.

-Pazartesi Sohbeti’ne katıldığınız için teşekkür ederiz. Son olarak neler söylemek istersiniz?

Beni konuk ettiğiniz ve her zaman olduğu gibi emekçinin sesine ses olduğunuz için Dim Medya ailesine, sizlere, şahsım ve tüm emekçi camiası adına sonsuz teşekkür eder, saygı ve şükranlarımı sunarım. Krizlerden uzak, emekçinin, turizmcinin yüzünün güldüğü, nefes aldığı güzel günler görebilmek dileğiyle bereketli ve huzur dolu bir sezon diliyorum.