Tuncay Özkan'ı 20 Şubat Perşembe günü ziyaret etmiştik. Üç kişiydik; Soner Yalçın, Yavuz Selim Demirağ ve ben. Kimler yoktu ki listede? 1 Nolu L Tipi Cezaevi, işte ziyaret listemiz: 'Ahmet Tuncay Özkan, Mehmet Deniz Yıldırım, Turhan...

Tuncay Özkan’ı 20 Şubat Perşembe günü ziyaret etmiştik.
Üç kişiydik; Soner Yalçın, Yavuz Selim Demirağ ve ben. Kimler yoktu ki listede? 1 Nolu L Tipi Cezaevi, işte ziyaret listemiz:
“Ahmet Tuncay Özkan, Mehmet Deniz Yıldırım, Turhan Özlü, Hikmet Çiçek, Ergün Poyraz, Oktay Yıldırım, Yalçın Küçük ve Fatih Hilmioğlu.”
Silivri 5 Nolu L Tipi Cezaevi listesinde ise iki kişi vardı:
“Mehmet İlker Başbuğ ve Ahmet Hurşit Tolon.”
***
O gün saat 11.00 sularında Fatih Hilmioğlu’nun tahliye sevincini yaşadık.
Mutluyduk… Tuncay ile konuşurken, “Fatih Hoca tahliye oluyor. Sıra sizlere geldi” denildiğinde Tuncay şu cümleleri söylemişti, yazmıştım:
"Siyasi çizgi bizim buradan çıkmamızı istemiyor. Şimdi de seçmece yapmak istiyorlar. Tıpkı manavın önündeki meyveler gibiyiz! Der ya manav, 'elleme teyze' diye. Bize el uzatılınca birileri emir verir gibi konuşuyor. Manavın söylediği gibi, 'elleme teyze' diyorlar."
Tuncay’ın o gün kurduğu cümleler ne kadar da gerçekçi çıktı. Aynı davada benzer suçlarla yatan sanıkların durumları neredeyse bire bir aynı. Bir kısmı salıveriliyor, diğerleri ise hücrelerde tutuluyor.
Neye göre, nasıl, niçin, neden sorularının yanıtını bulmak ve söylemek mümkün değil.
O gün yazmamıştım, bugün artık yazabilirim. İlker Başbuğ ile görüşürken kendisinin tahliyesi konusunda tahminlerimizi sormuştu. Sanki bildiğimiz bir şey varmış gibi ordu komutanlığı yapmış, koskoca genelkurmay başkanına, “Paşam artık sizi burada tutamazlar, yakında özgürsünüz” demiştik.
Soner Yalçın ile dışarıya çıktığımızda, “Acaba doğru mu yaptık, ya bırakmazlarsa” diye de evhamlanmıştık.
O özgür kalınca umutlandık Tuncay Özkan ve diğerleri için… Tuncay Özkan, Levent Göktaş ve Sedat Peker serbest bırakıldı.
Herkes sevinç içinde…
Eşim Ziynet, kurutulmuş dört yapraklı yonca götürmüştü Tuncay’a defterinin arasında. Tahliye haberini duyunca sevinç içinde “Bak uğurlu geldi” diyor.
Bir arkadaşım aradı, “Ayağınız uğurlu geldi” diye bizi nasiplendiriyor.
***
İyi de parça parça gelen bu özgürlükler için sevinelim mi, dövünelim mi?..
Çıkanlar için sevinirken, kalanların çıkması için sesimizi yükseltelim.
Ne dört yapraklı yonca, ne ayağımızı sürümek. Bunların hepsi hikaye. Tek gerçek var:
Onları derin kör kuyulardan çekip çıkartan halkın mücadelesidir. Buz gibi soğuk havada ellerinde Türk Bayrakları’yla Silivri zindanını çeviren on binlerin verdiği kavgadır.
Bir avuç da olsalar, onları medyanın gündeminden düşürmeyen ve her türlü tehdide, baskıya, dışlanmaya, işsiz bırakılmaya maruz bırakılan gazetecilerin yürekliliğidir.
Onları orada yalnız bırakmayan, yalnızca avukatlık görevi değil yoldaşlık yapan yiğit ve kararlı hukukçuların bitmek bilmeyen enerjileri ile dayanışmalarıdır.
Cezaevinde yürekleri kan ağlasa da belli etmeden gülümseyen gözleri ile onlara moral aşılayan eşleri ve çocuklarının gösterdikleri dayanışma ve mücadeledir.
Gerek yargılama sürecinde, gerekse cezaevinde onları hiç yalnız bırakmayan CHP Milletvekilleri’nin özverili mücadelelerini kim göz ardı edebilir?
Ne dört yapraklı yonca… Ne de ayağı sürümek…
Tek yol var dostlarım tek yol!
Özgürlüğe yürümek…
İnançla, yılmadan, bıkmadan, korkmadan özgürlüğe yürümek…