Bugünlerde kiminle karşılaşsam, söz dönüyor dolaşıyor; konu, 'motosikletli magandaların yarattığı gürültü kirliliğiyle ilgili yazılarıma” geliyor. Geçtiğimiz gün, bir taziye yerinde karşılaştığım arkadaş da; bir iki fiskosun...
Bugünlerde kiminle karşılaşsam, söz dönüyor dolaşıyor; konu, “motosikletli magandaların yarattığı gürültü kirliliğiyle ilgili yazılarıma” geliyor.
Geçtiğimiz gün, bir taziye yerinde karşılaştığım arkadaş da; bir iki fiskosun ardından, konuyu, yazılarıma getirip, yanında oturan kişiyi göstererek, onun da duyabileceği bir sesle; “…Biliyor musun, bu da o ayılardan biri…” dedi ve ekledi, “Hem de turizmci…”
Mahcubiyet ve şaşkınlık arası bir ruh haliyle, “taziye yerinde konuşulacak şeyler değil bunlar” deyip, kapatmaya çalıştım konuyu.
Böyle bir yerde, böyle tatsız bir espriye çanak tutan pozisyonuna düştüğüm ve düşürüldüğüm için de üzüldüm, canım sıkıldı.
Bir süre sonra da kalktım, onlar da kalktılar.
Birlikte, arabalarımıza doğru yürürken, patlak egzozlu bir motosikletli geçti önümüzden, yeri göğü inleterek.
Arkadaş, “yuuuh ayııııı!” diye bağırdı motosikletlinin ardından.
Sonra da birbirimizi uzaktan tanıdığımız o turizmci zata, dönüp,“bak hemcinsin geçti…” dedi.
Onlar gülüştü, ben mahcup oldum.
O ruh haliyle de veda bile etmeden, arabama binip, uzaklaştım oradan.
Ertesi gün, aynı taziye yerinde bir kez daha karşılaştık, o turizmci zatla.
“Görüşelim” dedim, olurlaştık
Çıkışta da bir kenara çekilip, ayaküstü konuştuk.
Açıklamayla özür karışımı bir girizgâhtan sonra, direkt konuya girdim; “doğru mu?” dedim, “M……’nin anlattıkları”.
“Doğru” dedi, “ben de motosiklet tutkunuyum”.
“Siz de bağırtıyor musunuz gerçekten, o lanet şeyi?” dedim.
“Evet” dedi, “sizin deyiminizle, ben de bağırtıyorum…”
“Nasıl bir duygu, bu bağırtmak?” dedim ve ekledim, “hem de turizmci kisvesiyle?”
“Valla…” dedi; “O iş, motorun üzerine çıkana kadardır. Motorun direksiyonunu iki elinle kavrayıp, gazı verdikten sonra her şey biter. İşte o an, bu işin turizmcisi, kentlisi köylüsü, görgülüsü görgüsüzü, okumuşu okumamışı kalmaz… Motorla bütünleştiğin an, çevre sana şunu dermiş, bunu dermiş, işitmezsin… İşitsen de tınmazsın… Örneğin, sizin o yazılarınızı ben de okudum, daha doğrusu elime tutuşturup, okuttular… Hiç alınmadım. Dedim ki, ‘Haboğlu hayatında motora mı binmiş!’…”
Bir süre şaşkınlıktan, ne söyleyeceğimi bilemedim.
“Size iyi bağırtmalar!” dedim.
Tokalaşıp, ayrıldık.
* * *
Aynı gün akşam, bir dost meclisinde, sohbetin yönü döndü dolaştı, yine benim malum yazılara geldi.
Bir dost, “Bu motorluların biraz daha alt devirli olanları kaldırımlar üzerinde slalom yapıyor. Bu motorlular, my-petlilerden daha mı az tehlikeli de; senin gazeten, bunları görmezden gelip, my-petlere savaş açıyor?” dedi.
Hiç beklemediğim bu soru karşısında, biraz kem küm ettim (galiba).
“Kaldırımlarda, yayalar dışında seyrüsefer eden, motorlu motorsuz her türlü mekanik aracı sakıncalı bulanlardanım. Bunları dillendirir, yazar, ilgilileri uyarırım. Gerisi beni ilgilendirmez, ben amatör bir yazarım…” anlamına gelecek bir şeyler söyledim (sanırım).
Güldüler.
O zaman senin söyleyemediğin şeyleri, biz söyleyelim, dediler ve de söylediler.
“Ayı kategorisine giren ya da girmeyen tüm motor kullanıcıları aynı zamanda birer seçmendir. Bu adamlar, oy kullanır ve de kullandırır. Yani potansiyel oy kaynağıdır bu adamlar.
Oysa my-pet sürücüleri yabancıdır. Bunların oyla moyla ilgisi yoktur. Olanın da esamisi okunmaz zaten.
Haklısın, işin özünde, magandalık boyutlarını da aşan bu aşırı gürültü kirliğinden, herkes rahatsız. Ama bu kentte, hiç kimse çıkıp da bunları dillendiriyorsun diye, sana ‘haklısın’ demez, diyemez. Çünkü bu kentte her şey oy hesapları üzerine yapılır.
İşte bu gerekçelerle, bu magandalara; mülki amirler de yerel yöneticiler de meslek kurumları yöneticileri de siyasiler de çıkıp, ‘dur’ demezler, diyemezler…
Yakında seçim mitingleri ve gösterileri başlayacak. Göreceksin; senin ayı dediğin o magandalar, geçmiş yıllarda da olduğu gibi yine o mitinglerde, motorlarını bağırta bağırta konvoylara katılacak, siyasiler tarafından da ‘ne güzel bağırtıp böğürtüyorsun…’ diye sırtları sıvazlanacak…”
Düşündüm, hak verdim!
… …
Ne diyelim, o ki düşünce böyle, hal böyle; sabahın körü, gecenin bir yarısı, okul önü, hastane yanı demeden; herkes şaha kaldırsın motorunu! Bağırtsın bağırtabildiği kadar, inletsin dağı taşı, yeri göğü! Egzoz sesleri, hastane odalarında, dersliklerde, odalarda patlasın!
Böyle saça, böyle tarak gerekiyor demek ki…