"Bunun üzerine vicdanlarına müracaat ettiler de birbirlerine dediler ki: Doğrusu siz haklısınız." (Kur'an-ı Kerim / Enbiya suresi / 64. ayet )
Vicdanın akıl ve duygu arasında hakemliğini ifade eden bu ayetten de anlaşılacağı üzere insan, ister duygusal isterse de akılsal bir karar vermeden önce vicdanına müracaat etmek zorundadır. Yüce Rabbin ve İslam'ın bizden istediği davranış biçimi budur. Müslüman bu davranış içerisinde olmalıdır.
Fakat ne yazık ki, dünyanın doğusu (Japonya hariç) ve güneyinde yaşayan insanlar ve yönetimler duygusal ağırlıklı yaşarken, batısı ve kuzeyi de akılsal ağırlıklı yaşar. İslam bize bunun her ikisinin de yanlış olduğunu ayetleri ile göstermektedir. Çünkü akıl ve duygu, hem iyiyi hem de kötüyü birlikte barındırır. Saf akıl duyguya izin vermezken, saf duygu da akla izin vermez. Oysa gerçek insanlık aklın ve duygunun dengede olduğu durumlarda ortaya çıkar. İnsanlar arasındaki adaletin varlığı buna bağlıdır.
Vicdan, insan ruhunun eseridir ve kayıtsız şartsız her insanda vardır. Allah (CC) her insana ruh ihsan ettiğine göre hiç kimsenin vicdansız olduğu düşünülemez. En katı katiller ve acımasız canilerde dahi vicdansızlıktan söz edilemez.
Öyleyse onları acımasız suç işlemeye iten şey nedir? Neden vicdan onları durduramaz?
Bu sorulara verilecek cevap, böyle kişilerin vicdanlarını baskıladıkları ve ortaya çıkmasına izin vermedikleri yönünde olacaktır. Çünkü böyle kişilerin beyin ve yürekleri yani akıl ve duyguları kötülük ortak paydasında birleşmiş ve vicdan hakemini devreden çıkarmak suretiyle ruhu işgal etmişlerdir. Beden ve duygular kötülüğün, dolayısı ile de şeytanın bir aracı haline gelmiştir ve vicdan o bedenlerde artık bir tutsaktır.
Oysa, Allah (CC) insanları yaratırken, kendi içlerinde demokratik yaratmıştır. Şöyle ki; insanlar herhangi bir konuda karar verirken düşünce, duygu ve vicdan üçlüsü ile karar versin diye her insana bunları eşit olarak dağıtmıştır. Düşünce ve duygu insanları yönlendirirken, vicdan bunların arasında hakemlik yapmaktadır. Yanlış verilen bir karar sonunda vicdan azabı olarak adlandırılan içgörü, vicdanın yaşadığı bir azap olmayıp, vicdanın kendisini dikkate almayan düşünce ya da duyguyu tenkit etmesinden kaynaklanır. Bu durum bir sonraki kararda daha dikkatli olunmasını sağlar.
Vicdan aynı zamanda, insanların kendi dışlarındaki varlıklarla paylaştığı sosyal hayatı düzenleme görevini de üstlenmektedir. İnsanlar vicdan sayesinde çevrelerine karşı duyarlı ve paylaşımcı yaklaşırlar. Saf düşünce ya da saf duygu insanı kendi önceliğine yönlendirme eğilimindeyken, vicdan bu önceliğin ortaya çıkabilecek olumsuz sonuçlarını göstererek kişiyi daha insaflı ve paylaşımcı olmaya yönlendirir.
- DEVAM EDECEK -