Doğal güzelliklerle dolu bir ülkede yaşıyoruz. Bunun için önce Allah'a (CC) şükretmeliyiz, sonra da atalarımıza. Cennet gibi vatanımız var. Üç bir yanı deniz derya. Nehirler, ırmaklar ve dereler her bir yanımızda. Göller, dağlar...

Doğal güzelliklerle dolu bir ülkede yaşıyoruz.

Bunun için önce Allah'a (CC) şükretmeliyiz, sonra da atalarımıza.

Cennet gibi vatanımız var.

Üç bir yanı deniz derya.

Nehirler, ırmaklar ve dereler her bir yanımızda.

Göller, dağlar ve ovalar birbirinden muhteşem.

Bir yanda denize girerken, diğer yanda kayak yapıyoruz.

Bir ayağımız Avrupa'da, diğeri Asya'da.

Adeta iki ayrı medeniyetin köprüsüyüz.

Nüfusumuz genç.

Etnik yapımız çeşitli.

Geleneklerimiz farklı.

Sevinçlerimiz ve üzüntülerimiz aynı.

Fakat ne yazık ki, yapay bir millet olduk.

Her yıl daha hızlı yapaylaşıyoruz.

Hormonlu sebzeler, yapısı değiştirilmiş meyveler.

İki ayda et haline gelen tavuklar.

Dört denize rağmen havuzlarda yetiştirilen balıklar,

Fast foodlar, ne olduğu meçhul meşrubatlar.

Yani yapay yiyecek ve içecekler.

Ülkede almış başını gidiyorlar.

Yenil nesiller yirmi yıldır bunlarla büyüyor.

Eskiler bile kıyısından köşesinden bunlara bulaşmış durumda.

Bazen düşünüyorum da bozulmamızın nedeni bunlar mı diyorum?

Tıpkı yiyecek ve içecekler gibi yapaylaştık mı?

Hareketlerimiz, duygu ve düşüncelerimiz hep yapay mı oldu?

Güçlüye göre değişen karakterler.

Samimiyetsiz tavırlar, inançsız söylemler,

Topyekun yalakalık ve yardaklık,

Menfaat uğruna her yola yatmalar,

Başkalarının önünde takla atmalar,

El pençe divan durmalar,

Güç el değiştirince bukalemun gibi renk değiştirmeler,

Atalarımızın kanıyla kurulmuş vatan ve mevcut düzenle oynamalar,

Dine bile adamına göre inanmalar,

Neredeyse genel karakter haline geldi, gelecek.

Toplum hızla yapaylaşıyor.

Tehlikeli, çok tehlikeli bir yol bu.

Bir an önce kendimize gelmek zorundayız.

Çünkü başka Türkiye yok.