Irgışın ini Kiraz Dağı'nın tam doruğundaydı ve güneşe bakıyordu. İnin ağzı küçük ağaçlarla doğal bir gizlilik içindeydi. Güneşe baktığı için çok yoğun kar olmazsa inde rahat barınılabilirdi. Önündeki bitkiler ini tamamen...
Irgışın ini Kiraz Dağı’nın tam doruğundaydı ve güneşe bakıyordu. İnin ağzı küçük ağaçlarla doğal bir gizlilik içindeydi. Güneşe baktığı için çok yoğun kar olmazsa inde rahat barınılabilirdi. Önündeki bitkiler ini tamamen örtüyor, bir şüphe uyandırmıyordu. Buralardan bir ordu gelip geçse bu sarp kayaların doruğunda bir inin olduğunu asla bilemezlerdi. Ve ine bir hayli zor çıkılıyordu. İne çıkacak insanın bu sarp kayalıkları biraz çiğnemiş olması gerekirdi. Fakat ine çıkıp dürbünü tutunca her yer çok rahat görülebiliyordu. Özellikle Sapadere Köyü’nden destek alan bir kanun kaçağının barınabileceği en ideal yerdi. Irgışın ininden inip çaylarımızı içtik. Arkadaşlardan en ufak bir işaret gelmedi. Derken akşam oldu arkadaşlardan yine bir ses çıkmayınca Hacı bu mevsimde zirvede geceleyemeyiz, hadi arabanın yanına inelim orada bekleyelim. Belki arkadaşlar başka bir yerden arabaya ulaşır diye başka bir fikir attı. Bende kabul ettim. gece yarısı arabaya kadar geldik. Araba kapalı, anahtarı da Ahmet’te olduğundan açamadık. Küçük bir ateş yakmayı denedik. Etraftan el yordamıyla bulabildiğimiz çalı çırpı fazla dayanmadı. Üşümeye başladık. Burada kalamayacağımızı anlayınca Sapak İni’ne, hanın üstündeki ine geldik. Bu in zaten kışın barınılacak bir in değildi. Çok rutubetliydi ve etrafta odunda yoktu. Orada da barınamayınca hanı bir denedik. Handa da her yer ıslaktı. Hacı, Baba dedi seni biraz yoracağım. Bu mevsimde gecenin bu saatinde buralarda barınabileceğimiz en yakın yer Armutlar Mahallesi. Hacı dedim, sen ne diyorsun. Gecenin bu karanlığında buradan Armutlar’a kaç saatte varırız. Saati bilmem dedi Hacı. Burada donmaktansa Armutlar’a ulaşma ümidiyle yolda yürümek daha iyidir. Yok dedim. O kadarda değil. Olsun dedi Hacı. Ben ölümü göstereyim sen hastalığa razı ol. Zifiri karanlıkta düştük yollara. Hem yürümeye çalışıyor hem de arkadaşlarımızın akıbeti hakkında çeşitli fikirler yürütüyorduk. Hacı her zamanki gibi hiç kötümser değildi. İster misin arkadaşlar birkaç tekeyi vursunlar bir yere toplasınlar. Yarın işimiz et taşımak olsun. Ben senin kadar iyimser olamıyorum. Biz bu kocaman araba yolunda zorlanıyoruz. Arkadaşlarımız o sarp yollarda şimdi ne yapıyorlardır. Hacı korkma dedi. Sülo oraları avucunun içi gibi bilir. Şimdi zalımlar bir inde ciğer kebabı yiyorlardır. Sen önüne dikkatli bas başka bir şey düşünme diyip beni rahatlatmaya çalışıyordu. Bunlarla Armutlar’a geldik. Armut Hasan Ağa’nın kapısını çaldık. Dağ köylerinin kendine has alışkanlığı ile kim o bile demeden Hasan Ağa kapıyı açtı ve bizi yine tipik dağ evlerinden birinin odasına aldı. Hemen sobayı odunla doldurup ateşi yeniledi. Biz duvardaki çivilere parkalarımızı tüfeklerimizi asarken Hasan Ağa gürledi. Çocuk misafir var çorbayı hazırla. Hasan Ağa dedik bu saatte kimseyi rahatsız etmeyelim. Çorba falan gerekmez. Biz geceyi geçirelim, sabah erken tekrar yola çıkacağız. Arkadaşlarımızla irtibatlaşamadık dedikse de olmaz dedi Hasan Ağa. Geceyi zaten yarılamışsınız. Ben dağı iyi bilirim. Oradan inen sıcak çorbayı içerse daha kolay dinlenir daha rahat uyur. Her zaman söylemişimdir. Kırsal kesimin bu yoksul insanları bu misafirperverlikleri ile yoksulluklarını asilleştirirler.
DEVAM EDECEK