Mevcut Anayasamızın 67. Maddesine göre seçimlerde serbest ve eşit oy esastır. Bir takım siyasilerin iddia ettiği gibi adalet ve eşitlik ilkesini korumanın yüksek barajla sağlanabileceği savunmak, hukuksal olmaktan çok siyaset içeren bir yaklaşımdır....
Mevcut Anayasamızın 67. Maddesine göre seçimlerde serbest ve eşit oy esastır. Bir takım siyasilerin iddia ettiği gibi adalet ve eşitlik ilkesini korumanın yüksek barajla sağlanabileceği savunmak, hukuksal olmaktan çok siyaset içeren bir yaklaşımdır. Ülkemizdeki 30 yıldır yapılan yüksek seçim barajı uygulamasıyla anayasamızda yer alan temsilde adalet ilkesi tümüyle ortadan kaldırılmıştır.
Temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerinin yüksek baraj sistemi ile bağdaştırılmasının, çoğunluğu sağlayan bir yönetimi olanaklı kılması demokrasiyle bağdaşmamaktadır. Yüksek barajlı seçim sisteminde azınlık haklarına, azınlığın kendini anlatabilme ve iktidara gelebilme hakkına yer yoktur.
Anayasamız iyi incelendiğinde yönetimde istikrar ve eşitlik ilkesi “tek parti iktidarı” anlamına gelmediği görülür. Koalisyon hükümetleri de yönetimde istikrarı sağlayan uygulamalardır. Ülkemizin geçmişinde bunu kanıtlayan örnekler yaşanmıştır.
ÜLKEMİZİN SİYASİ REJİMİNİN İSTİKRARI KORUNMALIDIR
Siyasi istikrarı, salt ekonomik yönden ele almak da yanlıştır. Önemli olan, devletin kuruluş felsefesini ve oluşturduğu siyasal rejimin istikrarını korumaktır. Rejimin istikrarı da Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerine inanmış siyasal kadrolarla yönetilmesiyle olanaklıdır.
Bozulan ekonomiyi düzeltmek her zaman olanaklıdır. Ancak Atatürkçü Düşünce Sistemini esas alan laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin istikrarlı biçimde korunması her şeyin üzerindedir. Günümüzde ki sıkıntı, maalesef ki istikrarın devlet rejiminde değil, ekonomide aranmasından kaynaklanmaktadır.
Anayasamızda da kabul edilen çok partili düzen, partilerin temsil ettiği siyasal, sosyal ve ekonomik görüşlerinde çeşitlenmesini ve bunların parlamentoda temsil edilmesini anlatmaktadır. Çağdaş demokrasilerde, halkın çoğunluğunu temsil edenlerin yönetimin başında bulunmasını gerektirir. Yoksa seçim oyunlarıyla, az oyla çok sayıda temsilci çıkarıp yönetimi ve devlet gücünü ele geçirmek, demokrasilerde geçerliliği olan bir uygulama değildir.
YÜKSEK SEÇİM BARAJIYLA ÇIKAN SONUÇLAR
Ülkemizdeki genel seçimlerde uygulanan yüzde 10 barajının ne gibi sonuçlar yarattığına bakıldığında, 1950-1987 dönemindeki seçimlerde, tüm siyasal eğilimlerin, aldıkları oy oranında TBMM’nde temsil edildiğini görülmektedir. 1950, 1957, 1965, 1969 seçimlerinde TBMM’nde temsil edilmeyen oy oranı “sıfır”dır. 1954, 1973 ve 1977 seçimlerinde bu oran yüzde 0.6 1961’de, yüzde 0.8 1983’de de yüzde1.1 olmuştur.
Yüzde onluk seçim barajının ülkemizde uygulanmaya başlanılması ile birlikte temsil edilemeyen oy oranının arttığı görülmektedir. Cumhuriyet gazetesinde 01.05.2011 tarihinde yayınlanan Türey Köse’nin yazısına göre,1987 seçimlerinde, TBMM’nde temsil edilmeyen oy oranı yüzde 19.8 olmuştur. Bu oran, 1995 seçimlerinde yüzde 14.5, 1999 seçimlerinde yüzde 18.3 olarak gerçekleşmiştir.
2002 seçimlerinde en yüksek düzeyine ulaşmış ve yüzde 45 olarak siyasal tarihteki yerini almıştır. yüzde 45 seçmen oyunun yansımadığı bir parlamentonun demokratik niteliğinden elbette söz edilemeyeceği gibi oluşan siyasi iradenin “siyasi yaptırım” gücünün yeterliğinden ve geçerliliğinden de bahis edilemez. 2007 seçimlerinde ise bu oran yüzde 13’e düşmüştür, ama yüzde 13 bile 4.542.819 seçmenin oyunun parlamentoya yansımadığı düşünüldüğünde, oldukça önemlidir.
1987 seçimlerinde ANAP, yüzde 10’luk seçim barajından yararlanarak, aldığı yüzde 36.3 oyla, TBMM’nde yüzde 64.9 oranında temsil hakkı kazanmıştır.
2002 ve 2007 seçimlerinde AKP, aldığı yüzde 34.3 ve yüzde 46,5 oy oranlarıyla TBMM’nde kazandığı milletvekili oranı sırasıyla yüzde 66 ve yüzde 62 olmuştur.
Yani hakları olmadığı halde, aldıkları oy oranının çok üzerindeki milletvekili sayısına sahip olmuşlardır. Yüksek baraj sistemi ve uygulaması demokrasinin siyasal eğilimin parlamentoda temsil edilmesi ilkesine aykırı sonuç doğurmaktadır. Seçim barajsız sistemde seçmen oyunun TBMM’ne yansıması neredeyse yüzde 100 iken, barajlı sistemde bu oran yüzde 55 gibi, demokratik düzenin gerekleriyle asla bağdaşmayan düşüklüğe ulaşabilmektedir.
AVRUPA ÜLKELERİNDE SEÇİM BARAJI ORANI DÜŞÜK TUTULMUŞTUR
10 Mayıs 2011 tarihinde Oda TV internet sitesindeki yazısında Bülent Serim bu konuyu uluslar arası platformda incelemiştir. Çok önemli bulduğum bu makaleden alıntılar yaparak okuyucularımı aydınlatmak isterim.
“Avrupa Konseyi’ne üye 47 devlet arasında Türkiye dışında yüzde 10 baraj uygulayan başka bir devlet yoktur. En yakın Lichtenstein’da yüzde 8 baraj uygulanmaktadır. Ondan sonra yüzde 7 ile Rusya ve Gürcistan gelmektedir. Üye devletlerin üçte birinde seçim barajı yüzde5’tir. 13 devlette baraj yüzde 5’in altındadır. 7 devlette ise hiç baraj yoktur. Birkaç örnek vermek gerekirse; Hollanda’da 0, Danimarka’da 2, İspanya ve Yunanistan’da 3, İsveç, Norveç, Avusturya ve İtalya’da 4, Almanya ve Belçika’da ise 5’tir.
Seçim barajında yüzde 10 yüksekliğin Türkiye Cumhuriyeti’nde ne gibi sonuçlar doğurduğu yaşanarak görülmüştür. Halende yaşanmaya devam edilmektedir. Bu yolla Devlet gücünü eline geçiren bir siyasal partinin ve yarattığı siyasi iradenin neler yapabileceğine; kendini denetleyecek tüm anayasal organları, medyayı, yargıyı, üniversiteleri, sivil toplum örgütlerini ve meslek kuruluşlarını da yandaş kılarak, eğer istiyorsa rejimi bile dönüştürebileceğine hep birlikte tanık olunmuştur.
Rejimden sonra sıra bölünmeye gelecektir. Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da organize edilen siyasal gelişmeler ve Güneydoğu ve Doğu Anadolu’daki kalkışmalarla bunun alt yapısı hazırlanmaktadır.”
Bu sözlere benim ilave edecek bir düşüncem yoktur. Ama bir önerim vardır. Hazır Anayasa değişiklikleri veya yeni Anayasa çalışmaları yapılırken, Siyasi Partiler Yasası, Seçim Yasası ve seçim barajının düşürülmesi de gündeme alınırsa ülkemizdeki demokrasinin daha sağlıklı hale gelebileceğini düşünüyorum.