PARTİ programlarının ve seçim bildirgelerinin meraklısı azdır. Son yıllardaki meraklılar ise sadece kendileri için ne dendiğine bakıyorlar. Parti programları yol haritalarıdır. Zırt pırt değiştirilmez. Hatalar düzeltilir, başlıklar derinleştirilir...

PARTİ

programlarının ve seçim bildirgelerinin meraklısı azdır. Son yıllardaki meraklılar ise sadece kendileri için ne dendiğine bakıyorlar.
Parti programları yol haritalarıdır. Zırt pırt değiştirilmez. Hatalar düzeltilir, başlıklar derinleştirilir sadece zaman zaman.
Son 20, özellikle de son 10 yılda esasa dair programlar defalarca değiştirildi oysa. Sebebi aşağıda.
En büyük değişiklik, 80 öncesinin programlarını değiştirmekle kalmayıp, tamamını çöpe atmak olmuştu. Kısmen de olsa devletçi ve halkçı idi çoğu, piyasacı ve özelleştirmeci oldular. Tamamına yakınının yüzü Batı emperyalizmine döndü. 12 Eylül’deki büyük sopanın sahibi Batı idi zira.
İkinci kırılma ise 2010 oldu. Buna revizyon, daha doğrusu kamuflaj demek doğru.
Biraz daha açalım.
80 sonrasındaki kırılma, yüzlerini Amerikan emperyalizmine çeviren, Avrupa Birliği ile de pekiştiren partilerin programlarına aynı cümlelerle yansımıştı:
Devlet, yatırımcı ve üretimci olarak ekonominin hiçbir yerinde olmayacak. Sadece düzenleyici olacak, özel sektörün gücünün yetmediği yerde, en kısa zamanda özel sektöre devretmek koşulu ile bulunacak.
Devlet varlıkları satılacak.
Devletin henüz satılmamış kurumlarının ve mahalli idarelerin bütün işleri ihale edilip taşerona verilecek.
Yabancı sermayenin önündeki engeller kaldırılacak.
Devletin olanakları ve yetkileri, mahalli idarelere devredilecek.
Bakın AKP’nin, CHP, MHP, HDP, SP’nin ve diğer partilerin 1980 sonrası programlarına, hepsinde aynı amaçları, neredeyse aynı cümlelerle göreceksiniz.
Hükümete gelenler devlet belgelerine de yazdı, emperyalist merkezlere taahhütler yapıldı.
2010’da kriz görünmeye başlayınca, kıbledeki yol haritalarını halının altına saklama, uyguladıkları vahşi kapitalizmin ezdiği kitlelere şirin görünme başladı. Parti programlarının ve seçim bildirgelerinin yön vericisi, halının altına saklama ve rüşvet idi gayri. Bu seferki krizi fena idi zira... Kendilerini de süpürebilirdi.
Batı emperyalizmi için önemli olan kıblenin sabit kalması idi. Seçim rüşveti idi sonuçta. Hoş gördüler bu kadar değişikliği.
O sırada PKK hendek kazıyor, her yere silah yığıyordu. Döndüler sırtlarını, görmediler. Kan gölüne çevrilen ve üzerimize doğru gelen Suriye’deki felakete de sırtlarını döndüler. Bu belaların sorumlusu ABD’yi gören ise hiç yoktu. 2011’deki, özellikle de 2015 seçimlerindeki “Popülizm” dedikleri yarışın sebebi bu idi. Kriz derinleşiyordu, iktidarı-muhalefeti ile bütün müsebbiplerini önüne katıp götürecekti.
BİRİNCİ TORNİSTAN
2015’te seçmen sayısı 54 milyon 813 bin 375 idi. Asgari ücretli ise 5 milyon. Sadece eşleri ile 10 milyon seçmen. Rüşvetin biri o kesime gitmeliydi.
Biri asgari ücreti bin 300, diğeri bin 500 TL yapıyordu. 5 bin TL yapan bile vardı. Ezip büzdükleri asgari ücretli kıymete binmişti.
İKİNCİ TORNİSTAN
İkinci rüşvet taşeron işçilerine olmalıydı. Pişkindiler. Bütün kurumların, bütün belediyelerin akla gelmedik işlerini bile ihaleye verip yağmalayan, 2002’de 300 bin olan taşeron işçisi sayısını 4 milyona çıkaran, işçiyi köleleştiren başkası idi sanki.
2015’te aniden taşeron işçisi aşığı oldu bütün taşeroncular. “Kadro” diyordu hepsi. Öyle ki, benim kadrom seninkini döverdi artık. Aileleri ile 8 milyonluk seçmen kitlesiydi çünkü.
ÜÇÜNCÜ TORNİSTAN
99 depremini fırsat bilip, mezarda emeklilik yasasını depremin yıkıntıları arasında çıkaracak kadar vicdansız olan MHP, DSP ve ANAP, emeklilikte yaşa takılanlar (EYT) denilen kitleyi de yaratmış, emekli maaşını düşürmüştü. AKP ise bu mirasa sarılmakla kalmamış, emeklilik yaşını 65’e çıkarmış, emekli maaşını o da yüzde 30’a düşürmüştü. EYT ise 16 yıldır sırtına bindiği kitle idi.
2015’te emekliye ikramiye, EYT’yi sevme ve promosyon yarışı başladı. O sıradaki emekli sayısı 9 milyon, seçmen olarak 20 milyon idi. Sonuçta bir parmak baldı çalınan.
Gelelim bugüne, bugünün tuzaklarına ve bal çalmalarına.
Devamı bir sonraki yazımızda...