2005 yılının yaz aylarıydı, sanat evimin önünde bir araç durdu ve araçtan çıkan üç kişi iş yerime doğru yürüyüp selam verdiler.

Elinde fotoğraf makinesi olan arkadaş “Birkaç resim alabilir miyim?” diye sordu.

“Elbette” deyip içeri davet ettim.

Stantlarda bulunan hemen her obje kendi el emeğimdi. İlgilerini çekti ve her ürünü tek tek incelediler. İlgileri beni çok mutlu etmişti. Çay ikram edip deniz kabuklarından yaptığım yenilikçi teknelerden birer tane hediye takdim ettim.

Materyal olarak genelde çöpe atılanları değerlendirdiğimi “Doğada olan hiçbir şeyin yok olmayacağı, sadece biçim ve boyut değiştireceği” tezinden ilham aldığımı anlattım.

“Mahmutlar gibi bir yerde sanat evi açmak riskli değil mi?”

Bu soruya gülerek şu cevabı verdiğimi hatırlıyorum:

“Sanat yapan insanlar imkanlı ve mantıklı, daha doğrusu tek düze işleri sevmezler, bizim gibi insanlar Arabistan’a soba, Yakutistan’a buzdolabı satmaya çalışırlar. Başarı mutlu eder besleniriz, başarısızlık mutsuz eder besleniriz” dedim.

Ertesi gün Yeni Alanya Gazetesi’nde gördüm haberimi. “Çöpe hayat veren adam” başlığı çok hoşuma gitmişti.

Sonrasında Mahmutlarpost Gazetesi sahibi Mesut İlhan geldi ve sohbet ettik.

Mesut bey “Burnumuzun dibindesin ama ben bile Yeni Alanya’da öğrendim böyle bir yer olduğunu” dedi.

Uzun bir sohbetin ardından beni köşe yazmam konusunda ikna etti.

19 yıl oldu ve hala birlikteyiz.

O tarihlerde çöpe hayat veren ben, bugünden itibaren Alanya’mızın amiral gemisinin bir köşesinde yer alıp yine Alanya’mızın sorunlarına ve güzelliklerine dokunacağım.

Okurlarım yakından bilir ben “Taraflı” bir gazeteciyim.

Ama bu siyasi bir taraftarlık değil, halktan ve haklıdan yana olan taraftarlığımı sürdüreceğim. Kamu vicdanı der ki “Eğer bir hizmeti yaparken alacağınız inisiyatif sonucunda kurum zarar görmüyorsa ama halk yarar görüyorsa halktan yana olun.”

Kurumlar ve kişilere saygı çerçevesinde “Eleştirilere evet ama karalamaya hayır” sloganıyla bu sayfayı karalayacağım.

Hoş geldim, huzurunuzda gelmek dileğiyle esen kalın.