Birinci tetik çekip kurulunca ikinci tetik hafif bir temasla düşüp iğne kapsüle vuruyordu. Üstünde dürbün kızakları vardı. İstenilen dürbüne göre vida yerleri açılabilsin diye dürbün kızaklarının üstü kör bırakılmıştı. Bir...
Birinci tetik çekip kurulunca ikinci tetik hafif bir temasla düşüp iğne kapsüle vuruyordu. Üstünde dürbün kızakları vardı. İstenilen dürbüne göre vida yerleri açılabilsin diye dürbün kızaklarının üstü kör bırakılmıştı. Bir mermi yuvası, üç mermiyi de üsten basmalı şarjörü alıyordu. Şarjörde merminin beş değil de üçe indirilmesi de tüfeğin seçkinler tarafından kullanılan bir tüfek olmasının bir nedeniydi. 1991’in ilk aylarında artık bu tüfeğinde sahibiydim. Aslında yarım kundak ve çok zarif olması bizim avlıkların doğasına tersti ama olsun, koleksiyonumda bulunmalıydı. Üstüne birde şuvak montaj Zays dürbünü de koyunca ziynet eşyası gibi olmuştu. İnsan sahiplenme duygusuna gem vuramıyordu. 1993’e gelindiğinde küçük oğlum Mehmet daha rahat atıcılığı geliştirebilsin diye 22 kalibre birde löver aksiyon Marlin aldım. Bunlarla da yetinmeyip hadi dedik Ahmet Güven’le, bir de Magnumları gözden geçirelim. MKE’ye tekrar gidip kendimize birer de Saurer 2002 7 mm Magnum tüfek aldık. Yine tetik tertibatı birinci tetiği ileri itilerek hafifletilen bir tüfekti. Ahmet Güven birde onları İstanbul’a götürüp muhtelif yerlerine gravür işletip getirdi. Tüfek sanrıların böyle devam ederken tabancalarda beni rahat bırakmadı. Uzun namlulu bir 38’lik Smith Wesson ve Cz 9 mm’lik tabancayı da koleksiyonuma ekledim. MKE’nin tüfek ve tabancadaki tutumunu mermide de sürdürdüğüne değinmiştim. İlk başlarda belgeli her tüfek ve tabanca için yılda iki yüz elli mermiyi ait olduğunuz emniyet müdürlüğünden göstermiş olduğunuz belge karşılığında bedeli mukabilinde satıyordu. En az benimki kadar zengin bir koleksiyona sahip olan kadim dostum Ahmet Uğurlu ile MKE’ye yılda bir kere mermi almaya gittiğimizde geçmişteki çektiğimiz yoklukları, kullandığımız derme çatma mermileri hatırlayıp ı yıllara nispet yapar gibi istediğimiz barut hacimli, istediğimiz çekirdek ağırlıklı mermileri buldukça aldığımız ikişer bin mermilerle MKE’nin satış reyonundan arabamıza birkaç sefer ediyorduk. Çünkü satış reyonuna hamal sokma hakkımız yoktu. Önceleri hiç değerini bilemediğimiz bir sürü post, trofe, bir sürü kuş tahnitleri öyle böyle çarçur olup gitmişti. Ali Ustay’ın doğa taksidermini gördükten sonra bende Alanya’da da bir av müzesi kurma fikri oluşmuştu. 1989-1994 yılları arasında meclis üyeliğini yaptığım Alanya Belediyesi meclis toplantılarında birçok defa bu fikri dillendirmeme rağmen pek rağbet görmeyince bende av müzemi kendim kurmalıyım diye işe başladım. Kadim dostum mimar Mustafa Temiz Türkler beldesi Dipçıkan mevkiindeki arazime yapılmak üzere bir proje hazırladı. Hazırladığı proje hem müze olacak hem de ben istersem konut olarak kullanabilecektim. Projenin uygulamasını da yine çok sevdiğim avcı arkadaşım Hacı yapacaktı. Yalnız bugüne kadar birçok ustam be arkadaşım gibi beni bırakıp bu dünyadan göçmeyen Hacı’nın benden istekleri vardı. Hacı yaptığı yapıda istediği malzemeyi yapacaktı. İstediği yardımcılarla çalışacaktı. İsterse çalışacak, isterse avına gidecek, yaptığı yapıda beğenmediği yerleri yıkıp tekrar yaparsa ben itiraz etmeyecektim. Ava zaten birlikte gidiyorduk ve ona hayır diyemeyecek kadar onu seviyor, dostluğuna, samimiyetine inanıyordum. Madem yapının adı müze olacaktı doğal malzemeler olan taş ve ahşaptan yapılmalıydı. Karar verdik Namaras’tan ve Kuşyuvası’ndan iki ayrı renk taş getirttik. Hacı zaman zaman değiştirdiği yardımcılarıyla bir elinde mala bir elinde çekiçle işe başladı ve yedi yıl oyalanarak yapıyı bitirdi. Ahşap işçiliğinide Kuddusi Sevimler usta yaptı.
DEVAM EDECEK