İşte size iki resim.

İkisi de deniz kenarından,  ikisi de Akdeniz çanağından.

Biri yurtiçinden, diğeri yurtdışından.

İkisi de turistik belde.

İkisi de çarpık, ikisi de beton yığını.

İkisi de safi betondan mamul iki kent.

İkisinde de ne yol belli, ne iz.

İkisinde de binalar iç içe, kucak kucağa, yapış yapış, vıcık vıcık…

Ancak aralarında bir fark var. Birinde görüntü kirliliği, düzensizlik, disiplinsizlik, sorumsuzluk,  görgüsüzlük, densizlik had safhada; diğerinde bütün bunlar öyle ya da böyle bir şekilde çatıyla gizlenmiş.

 

*  *  *

Alanya, sırtını dağlara, tepelere yaslamış bir kent.

Kente hakim tepelerden, Alanya son derece ilkel ve sakil görünüyor.

Buna bir çözüm bulmak; Alanya’yı, bu ilkel Ortadoğu kenti görüntüsünden kurtarmak zorundayız.

Yazıyoruz, çiziyoruz ama yetkililer hep kulak ardı yapıyor.

Sadece yeni binalara “çatı zorunluluğu” getirmek, bu sakil görüntüyü ortadan kaldırmaya yetmiyor. Çatısız, eski binalara da bu zorunluluğu uygulatmak zorundasınız.

Aksi halde Alanya, hiçbir zaman bu sakil görüntüden kurtulmayacaktır.

 

*  *  *

Tabii bunlar madalyonun bir yüzü. Bu madalyonun bir de diğer yüzü var.

Alanya’daki teras çatıların, tamamına yakınının “su ve ısı yalıtımı sorunu”  var.

Teras altı dairelerde oturan konut sahipleri, yazın ayrı mağdur, kışın ayrı mağdur.

Mağdur olduğu için de sıkıntılı ve huzursuz. Bu huzursuzluk, doğal olarak apartman sakinlerinin birbirleriyle olan ilişkilerine de yansıyor. Hoş olmayan şeyler oluyor neticede.

Mağdur daire sahipleri, su ve ısı yalıtımı sorunlarını çözmek için, (haklı olarak) teras çatılarının kapanmasını istiyor. Ancak toplu yaşam kültüründen ve sorumluluğundan yoksun diğer daire sahipleri; işin sonunda elini cebine atması gerekeceğinden, buna yanaşmıyor. Hepsi ağlamaya, sızlamaya, yoksulluk edebiyatı yapmaya başlıyor.

Ancak çatının onarımına ve bakımına katkıda bulunmak istemeyen, bundan kaçınan aynı kat malikleri; Kat Mülkiyeti Kanununa göre, “ortak kullanım alanı” olarak mütalâa edilen bu alanları, bu tavırlarına karşın, yine de “görgüsüzce ve sorumsuzca”  kullanıyor ya da kullanmak istiyor.

Güneş enerjileri akıyor, haberleri olmuyor. Haber veriyorsunuz, ilgilenmiyorlar.

 

*  *  *

“Toplu yaşam kültürü”nden yoksun olduğumuz gibi, “paylaşma ve ortak hareket etme kültürleri”nden de yoksun olduğumuz için; “tek bir ortak çanak anten kullanma disiplinine” uymuyor, uymak istemiyoruz.

Gelişen teknoloji, televizyon alıcı sistemlerini de sürekli yeniliyor ve geliştiriyor.

Şu günlerde her konutun, çatılarda ikişer, üçer anteni oldu. Sistem bayileri elemanlarının elinde matkap, akar mı kokar mı araştırması yapmadan, sorgusuz sualsiz çatı deliyor. Çatılar, anten çöplüğüne döndü.

Bu coğrafyanın iklimiyle bağdaşmayan bu teras çatıları, geçmiş dönem belediyeleri bu kentin başına bela etti.

Bu sorunu çözmek ya da mağdur daire sahiplerine yol göstermek; şu anki belediye yönetimine kaldı.

Kat Mülkiyet Kanunu buna el vermeyebilir.

O zaman bu konuyu, bölge milletvekilleri kanalıyla meclise taşıyıp; Kat Mülkiyeti Kanununa, belediyeleri rahatlatacak ek hükümler koydurmak durumunda.

Yani?

Yani bu konuyu ya belediye çözecek, ya da belediye çözecek.

Başka yolu yok.