BÜYÜRÜZ, her dem bizi büyüleyen bir hayata doğduğumuzun farkına varmadan büyürüz. Daha doğrusu büyütülürüz; çünkü hayata çocuklar değil hayta ve bıçkın delikanlılar gereklidir. Hız çağına doğmanın, hız çağında hayatta kalmanın...
BÜYÜRÜZ
, her dem bizi büyüleyen bir hayata doğduğumuzun farkına varmadan büyürüz. Daha doğrusu büyütülürüz; çünkü hayata çocuklar değil hayta ve bıçkın delikanlılar gereklidir. Hız çağına doğmanın, hız çağında hayatta kalmanın koşuludur; çocukluğun o dingin sularında oyalanmadan devasa dalgalarda kulaç atmak. Bu yüzden de sivilcelerimizden utanmayı ve on yedi yaş sevdalarını “çocukluk aşkı” diye küçümsemeyi öğretirler bize.
Oysa büyüyen her çocuk, hüzünlü bir çocukluk bırakır ardında ve büyüyen her çocuk; on yedi yaş sevdalarının peşinde sokaklara vurur kendini olmadık zamanlarda. Çünkü biz büyürken, çocukluğumuz hep çocuk kalır; hep aynı sokakları arşınlar ıslık çalarak küçük kasabalarda, uzak köylerde.
Ahmet Muhip Dranas’ın deyişiyle “olmayacak baharlar içindedir” çocukluğumuz, bize bir el mesafesinde bir ses uzaklığındadır; sokaklarında sardunyaların boy attığı Akdenizli bir kasabadır. Belki de bu yüzdendir, yaşamaya mahkûm edildiğimiz kentlerden kasabalara kaçma isteğimiz yaşlandıkça; çünkü orada bizi çocukluğumuz bekler.
Çocukluğumuz, ansızın karşımıza çıkar bir yerlerden; biz, birdenbire çocuk oluruz olmadık yaşlarda. Kimse bilmez, kimse anlamaz bunu; Tarancı’nın deyişiyle “yalvarmak yakarmak nafiledir.” Çocukluğundan sürgün edilenlerin, birdenbire büyüyenlerin çocukluğu hep çocuk kalır ve bundandır onların gözlerine sinen hüzün; bundandır ağaçlara, sokaklara, kimsenin fark etmediği şeylere tutkunlukları. Hatta bundandır, insanların gözünde acayip ve tuhaf oluşları; çünkü akıllı insanların tutkuları da akıllıcadır. Böylesine tutkuları anlayamazlar, bir ömür bir sardunyayı tutkuyla sevemezler onlar. Ve akıllı insanlar çocukluklarını hayatlarından, hayatlarını tutkularından uzak tutarlar.
Oysa çocukluğumuz en insan tarafımızdır, kirlenmemiştir ve bilmez kirletmeyi, birileriyle konuşurken kocaman kara gözlüklerini çıkarmayan, göz göze gelmeye cesareti olmayan insanların yaşadığı yerde barınamaz; küçük kasabaları, uzak köyleri sever çocukluğumuz. Sever; çünkü hala kuytularında insan sıcağı bahçelerinde ateş kırmızısı sardunyalar vardır oraların. En önemlisi de küreselleşmecilerin küreleyemedikleri taraflarımız saklıdır oralarda.
Büyürüz, çocukluğumuz çocuk kalır. Yüreklerimiz sevdaya tutulur, hayatın ağırlığı belimizi büker; çocukluğumuza sığınırız. Çocukluğumuz; korkusuz gezebildiğimiz, utanmadan ıslık çalabildiğimiz bir sokaktır.