Zaman zaman dost meclislerinde anlatırım, belki yeni nesil genç gazeteci arkadaşlara örnek olur diye ilk kez yazıyorum. Mesleğe 1994'te, Alanya'daki bir televizyon kanalında 'stüdyo elemanı” olarak başladım. Görevim şuydu. İşyerinden...

Zaman zaman dost meclislerinde anlatırım, belki yeni nesil genç gazeteci arkadaşlara örnek olur diye ilk kez yazıyorum.

Mesleğe 1994’te, Alanya’daki bir televizyon kanalında “stüdyo elemanı” olarak başladım.

Görevim şuydu.

İşyerinden gece çok geç saatte çıkacağım için öğlen mesaiye gelmek, bir gece önce yapılan canlı yayından kalan kabloları toplayıp duvardaki yerlerine asmak, kameraları köşelerine çekmek, masa ve sandalyeleri düzeltmek ve stüdyoyu temizlemek.

Çalıştığım kurumda, dönemin güçlü haber merkezinin çalışmalarını, günlük koşturmacayı, habercilik ruhunu uzaktan gıptayla izliyordum.

İki üç ayım böyle geçti.

Bir gün, haber müdürü hariç, muhabirinden spikerine, kameramanından montajcısına, haber merkezinin tamamı çeşitli gerekçelerle istifa edip çekip gitti.

O gün kuruma geldiğimde bu şok istifaları duymuştum, gerginliği hissedebiliyordum ama hiç sesimi çıkarmadan stüdyoya geçtim.

Rutin işlerimi yaparken, istifalar sonrası adeta çılgına dönen, koridorda söylene söylene bir aşağı bir yukarı yürüyen haber müdürüyle göz göze geldim.

Beni baştan aşağı süzdü, sonra, “Sen, yeni kameramansın. Bırak o kabloları. Git haber merkezinden bir kamera ile mikrofon kap, arabanın başında beni bekle” dedi.

Emir büyük yerden gelince dediklerini harfiyen yaptım, gazetecilik serüvenim işte o gün başladı.

Muhabirlik adına hiçbir şeyden haberim yoktu. Kim kimdir, kimin kiminle yakınlığı vardır, şehrin dinamikleri nelerdir, bilmiyordum.

İyi kötü kamera kullanmayı öğrettiler, öğrendik, okumam yazmam vardı elbet ama haber yazmak apayrı bir şeydi, “öğreneceksin” dediler, onu da öğrendik.

Falanca derneğin çay partisi, filanca partinin basın toplantısı, belediye başkanı şunu dedi, kaymakam makamında şunu kabul etti, hastane, karakol, gündeme dair ne varsa gidip haberini yapıyordum.

Sabah 9’da polis ve jandarma karakolu, biri devlet ikisi özel hastane, belediye, kaymakamlık, siyasi partiler, odalar, dernekler, yolda su patlağı, caddede asfalt çatlağı, aklınıza ne geliyorsa haberini, röportajını yapıp akşama kuruma getiriyordum.

Haber merkezi kadrosuna yeni isimler dahil oluyor, biz de kıdemden dolayı “ağabey” konumuna terfi ediyorduk.

Birkaç yıl sonra “Sen artık siyaset muhabirisin. Sadece belediyelere ve siyasi partilere gideceksin” dediler.

O zaman şimdiki gibi sadece Alanya Belediyesi de yok.

Doğuda Demirtaş, Kargıcak, Mahmutlar, Kestel, Tosmur, batıda Okurcalar, İncekum, Avsallar, Türkler, Payallar, Emişbeleni, Konaklı, merkezin kuzeyinde Oba, Cikcilli, Çıplaklı, tamamı artık kameramın kapsama alanına girmişti.

Bugün bazıları Hakk’ın rahmetine kavuşmuş, pek çoğu siyaseten inzivaya çekilmiş, çok azı halen aktif siyasetin içerisinde yer alan belde belediye başkanlarıyla, o bölgelerin siyasi parti belde başkanlarıyla, meclis üyeleriyle işte o günlerde tanıştım.

Alanya Belediyesi’ne talip olmak o beldelerin yöneticileri, o beldelerde yaşayan irili ufaklı işadamları için adeta bir ütopyaydı.

Çünkü Alanya Belediyesi’ne ancak Alanya’da yaşayan, oteli, dönümlerce ekili arazisi, dükkan kirası geliri olan, yani kalburüstü isimler ve kadroları talip olabilirdi.

Genel anlayış buydu.
“Öğrenilmiş Çaresizlik” sendromu yaşanıyordu.

Zaman zaman bizim de dahil olduğumuz dost meclislerinde bunu açık seçik söylemeseler de gözlerinden ve sözlerinden hissedebiliyorduk.

90'lı yılların ilk yarısında hem doğuda hem batıda zıpkın gibi, fişek gibi genç siyasetçiler yetişiyordu.

Hepsi ateşliydi, çünkü Alanya merkezde yapılan sert ve etkin siyasetin izdüşümleri beldelere de yansıyor, kim ne kadar aktif, sert ve etkin siyaset yaparsa bir gün Alanya’daki ağabeylerinin kendisini keşfedeceğini, belki üyesi olduğu partisinin ana kademe yönetimine, belki de bir mucize olursa Alanya’nın belediye meclisi listesinde üst sıralara yazacağını umuyor, bekliyordu.

Yusuf Öztürk, Yusuf Akdemir, Abdullah Sönmez, Ali Şahin, Hasan Hastürk, Ali Balcı, Osman Çavuşoğlu, Hayri Doğan, Ahmet Güvercin, Yusuf Karagöz, İsa Küçülmez, Ahmet Tok, Kerim Ertekin ve daha pek çok belde belediye başkanı, işte o şehir merkezine uzak, pek çok yeniliğe henüz kavuşamamış beldelerin bağrından çıktı, doğup büyüdükleri bölgeleri uzun yıllar yönetti.

Gelelim günümüze...

2014’te yürürlüğe giren Büyükşehir Yasası, ne yazık ki belde belediyelerde yetişen genç siyasetçi geleneğini adeta hızar gibi biçip attı, yok etti.

Alanya merkeze bağlı 16 beldenin tamamının kapısına kilit vuruldu ve Demirtaş ile Okurcalar arasında coğrafyada yaşayan, siyaset yapmak isteyen hevesli kesimlere, “Gücünüz yetiyorsa Alanya Belediyesi’ni kazanmak için çalışın. Bunun için de önce merkezdeki siyasi partilerin yönetimlerine girin” mesajı verildi.

Daha küçük coğrafyalarda daha az kitlelere hitap edebilme alışkanlığı edinen bünyelerin pek çoğu bunu kaldıramadı elbette.

Kendi beldesinde kral olanların aslında Büyükşehir Yasası sonrası nefeslerinin Alanya merkeze yetmediği, sadece kendi küçük coğrafyası kadarlık bir gücü olduğu anlaşıldı.

2014’te merkez ve beldelerde başlayan siyasi maraton koşusuna yüzlerce isim katıldı, start komutuyla tamamı hedefe koşmaya başladı ama pek azı, sıralaması önemli değil, finiş çizgisine ulaşabildi, pek çoğu da siyaseten mevta oldu.

Özetleyecek olursak...

Sadece Alanya merkez değil, mesleğe duhul olduğum dönemde beldelerde yapılan siyaseti çok özlüyorum.

O yıllarda Alanya merkezde yapılan siyasetin gücünü ve etkisini yazmaya kalksam, sanıyorum yazı dizisi değil, ansiklopedi olur.

Büyükşehir Yasası, beldelerden siyasetçi çıkmasına da engel oldu, oluyor.

Son dönemde hep aynı yüzler, hep aynı roller etrafında dönüp duruyoruz.

Peki, bunun bir çaresi yok mudur?

Elbette var.

Şehrin krem tabakası olarak adlandırılan, etliye sütlüye dokunmadan kapalı devre bir hayat yaşayan orta yaş ve genç kuşağın aktif siyasete dahil olmaması, veya çeşitli saiklerle olmak istemeyişi, aslında beldelerde yaşayan yeni nesil siyasetçi adayları için büyük bir fırsattır.

“Alanya’ya çok uzağız, bizi oralarda yerler, milim kıpırdatmazlar” demeyin.

Misal...

2014’te ufacık Kestel’in Belediye Reisi iken, siyaseten gücünün doruğunda olan 15 yıllık Alanya Belediye Reisi Hasan Sipahioğlu’nun gözlerinin içine baka baka, “Ben sizin meclis üyesi listenize girmem. Çünkü ben Alanya Belediye Reisi olacağım” diyen Adem Murat Yücel’i örnek alın.