YALNIZLIK ilginç bir kelime, sözlüğe bakarsanız karşıtının olmadığını görürsünüz. Sanki bir kez içine girildi mi, kurtuluşu olmayan bir durumu anlatır gibi... Sözü Türkiye'nin dış politikasına getireceğim...
YALNIZLIK
ilginç bir kelime, sözlüğe bakarsanız karşıtının olmadığını görürsünüz. Sanki bir kez içine girildi mi, kurtuluşu olmayan bir durumu anlatır gibi...
Sözü Türkiye'nin dış politikasına getireceğim... "Hoca" nın, Ahmet Davutoğlu'nun "Stratejik Derinlik" i amentü bellenip, öyle yola çıkılmıştı. Komşularla "sıfır sorun" güdülüyordu. Olmadı; iç politikadaki kutuplaştırıcı ve demokrasiden uzaklaştırıcı yol, dışarda da yılların birikimi olan gerçekçi ve karşılıklı çıkarlara dayalı geleneksel sistemin terk edilmesine yol açtı.
Neredeyse herkesle sürtüşüp, bozuşuldu. Ortaya çıkan bu durum, sıfatlarla bezenmiş sloganlar üretmeye meraklı iktidar tarafından, "Değerli Yalnızlık" olarak dolaşıma sürüldü.
Türk dış politikasının iflasını gösteren bu politikanın ne denli değerli olduğu tartışılır ama dış dünyaya bağımlı bir ekonomisi olan biz Alanyalılar için çok tehlikeli olmaya başladığı aşikar. İşin kötüsü ilgililer olayın yeterince farkında değil...
Ne yapacağız? Bu soruyu iki ay önce bir banka müdürüne sormuştum. Otelcinin, kredi dönüşünde pek sorun olmadığını ama bu yıl yatırım yapmayacağını, işçi çıkaracağını ve belki de oteli hizmete açmayacağını söylemişti. Halkın yöntemi ise daha basitti: Herkes birbirine borçluydu ve kimse bir diğerine ödeme yapmayacaktı! Nasıl çözüm ama; şu, "Okullar olmasaydı maarifi ne güzel idare ederdik" gibi!
Önceki örneklerinden biliyoruz. Böylesi kriz zamanlarında iki ana konuda çöküntü
yaşanıyor: Ahlak ve asayiş... Aslında ikisi de birbiriyle ilintili.
Kendisini gelecek konusunda güvencesiz, mağdur hisseden insan yakınmak, hakkını aramak, sorunun çözümü için otoriteyi harekete geçirmeye çalışmak yerine, ahlak kurallarını zorlamayı en kolay yol olarak seçiyor. Bunu, mağduriyetinin ona sağladığı bir hak olarak görüyor.
Ahlakın, soylu davranışın sınandığı, adeta mihenk taşı olduğu bugünlerde, örneğin ödemesini yapmıyor, taahhütlerini yerine getirmiyor. Ya da ona sunulan sınırları belirli bir hakkı, kamu ya da yerel otoriteyi hiçe sayıp delerek genişletmeyi deniyor.
Tam tersi; kriz yüzünden geleneksel gelirlerini elde etmekte zorlanan yerel otoritenin bu kez halka, özellikle esnafa orantısız yüklenmesi şehirdeki sosyal barışı zorluyor. Hele bir de adil olmayan salmaların(!) uygulanmasıyla...
Yine biliyoruz ki ülkenin tümünü ilgilendiren bu çöküntü dönemlerinde Alanya çok niteliksiz ve suç işlemeye meyilli insan göçü alıyor. Başka bir göç dalgasının, Güneydoğu'daki boşaltılan illerden ve Suriyelilerden de oluşacağını varsaydığımızda, iş olanaklarının eskisi gibi olmayacağı Alanya'da, sırf bu yüzden yeni sosyal çatışmaların yaşanacağı öngörülebilir...
Özetlenirse: Durum bir kısır döngü; şehirdeki yerel ve kamu otorite halkın güvenliği ve refahı için gerekli önlemi alacak. Karşılığında halk da otoriteyi delmeyi kendinde bir hak olarak görmeyecek. Aksi takdirde, asayiş ve güvenlik sorunu yaşayan bir şehir, adı böyle çıktığı için ilerdeki yıllarda yabancı konuk almakta zorlanacak...
Şehir halkının yaşayacağı mağduriyet, gelir kayıplarının telafisi, düşülen kötü durumdan nasıl kurtulunacak? Tabii ki bunu iktidar partisi AKP yapacak; burnumuzu bu pisliğe nasıl soktularsa, öyle çıkaracaklar. Kaçmak yok...