Şebeke “ağ” demek. Ağ, adı üstünde düzenlice örülmüş ya da örgütlenmiş bir yapıyı anlatıyor. İster balık ya da örümcek, ister telefon ağı, isterse de bir suç şebekesi niyetine kullanılsın, bu kelime birbiriyle ilişkili sosyal bir yapı ve kapalı örgütlülüğü gerektiriyor.
Ağ yani şebekenin bir kurucusu olmalıdır. Söz gelimi örümceğin ağ kurma nedeni avlanma ya da korunma içgüdüsüyken, bir suç örgütü liderinin kurduğu ağ yani şebeke, insanları çıkar ve kader birlikteliğine zorlayarak çalışır. Profesyonel bir anlayışla network kuran iş insanlarınki ise, ilişkileri en geniş anlamda geliştirmeye yarar.
Yasal olmadan örülen bir ağın en büyük özelliği ilk bakışta fark edilmemesidir. Gizlenmiş bir yapıdır yani. Bir enerjiyi, diyelim ki güneş ışığını önüne almış bir örümcek ağı zor fark edilir. Oysa, eğer örümceğin ağına ters ışıkta bakılırsa tüm detaylarıyla görünür hale gelir.
Günümüz Türkiye’sinde yaşamın her alanında kurulan suç örgütleri ise, aynı örümceğin gizlenmek için yaptığı gibi ışık saçan Atatürk sevgisi, ülkenin bölünmez bütünlüğü, laiklik, şehir şovenizmi gibi değerleri önlerine almaya özen gösteriyor. Şebekeye biraz yaklaşıp, ışığa doğru tutulduğunda ise asıl yapı iyot gibi açığa çıkıyor.
Suç örgütünü kuranlar ya da bir yapıyı suç örgütüne çevirenlerin en büyük becerisi, toplum önünde ahlaki bir zemin elde edebilmek için şebekeyi genişletebilmeleridir. Bunu yaparken çok zorlanmazlar çünkü ülke insanı güçlü bir şebekenin korumacılığında iş yapmaya çoktan teşnedir.
En kötüsü, şebekenin içinde yer alanların, kendilerinin bu suç örgütünün bir parçası gibi işlev gördüğünü bilmemeleridir. Suç örgütünün çekirdeğini oluşturanların, toplum nezdinde yasallık kazanmak için onları kullandıklarını fark etmemeleridir.
Daha da kötüsü, farkında oldukları halde onları bilinir kıldıkları, kendi özel amaçlarına ulaşmada yararını gördüklerini varsayarak onları hoş görmeleri, dahası savunabilmeleridir. Cehenneme giden taşları döşemekte harç taşıdıklarını bilirler ama bunu mübah görürler.
Suç örgütleri, çıkar ağları oluşturanlar yine ülkedeki siyasi konjonktürün bir parçası ve devamı olarak daha küçük yerleşimlerde gizlenmeye gerek duymadan çalışıyor. Çünkü yine bu tür yerleşimlerdeki varsılların, taşınmazlarını koruma adına sessizliğini koruyor olmaları onları cesaretlendiriyor.
Şehirle aidiyet bağı kurmayan; dışarılıklı, kendilerine o şehre ait hissetmeyen ama hasbelkader şehrin kaderini belirleyecek makamları işgal edenler ise daha çekincesizce örümceğin ağına tükürük, salya taşıyorlar. Biz de onları not ediyoruz. Torunlarını utandıracak detaylarla…