BİZ çok ilginç bir toplum olduk. Daha önce de değindiğim gibi. Kardeş kardeşe düşman olabiliyor. Ana baba evladını, evlat ana babasını öldürebiliyor. Komşu iller. Aynı ilin ilçeleri birbirine düşman olabiliyor. 1980 öncesinde olduğu...

BİZ

çok ilginç bir toplum olduk.

Daha önce de değindiğim gibi.
Kardeş kardeşe düşman olabiliyor.
Ana baba evladını, evlat ana babasını öldürebiliyor.
Komşu iller.
Aynı ilin ilçeleri birbirine düşman olabiliyor.
1980 öncesinde olduğu gibi, Türk gençliği Ülkücü ve Devrimci olarak iki kampa bölünüp birbirine düşman edilip ülkede kan gövdeyi götürmüştü.
Bugün de “İnananlar–İnanmayanlar” ya da “İnançlılar-İnançsızlar” diye kutuplaşmalar başlamış durumda.
Halbuki tüm insanların kendine ya da kendilerine göre bir inancı ya da inançları var.
Ateist bile bir inanca sahip.
Deistler zaten Tanrı’ya yani Yaradan’a inanıp sadece dinlere inanmıyorlar.
Onların iddiaları.
Dinlerdeki yaklaşımlar, Yaradan’ın sözü ya da öğretisi olamaz.
Yaradan bu kadar sıradan öğretilerde ve de emirlerde bulunmaz.
Dinlerin tümü Yaradan’a ulaşmanın, bir yolu, yöntemi, bir arayışı ise.
Deistler ise.
Bana göre.
Bu yollardan biriyle Yaradan’a yönelme yerine, direkt Yaradan’a yönelmeyi seçmişler gibiler!
Tüm bu olumsuzluklara ve tutarsızlıklara, kendi içimizdeki çelişkilere ve kutuplaşmalara karşın.
Biz hala “Kızıl elma”, Müslüman kardeşler, ya da Türki devletler lafları ve bazı milli ya da dini kavramlara dayalı hoş sloganların ütopyalarıyla sarmaş dolaş olabiliyoruz.
Çıkarlar çelişince kimse kimseyi tanımaz.
Biz kendi içimizde kardeşliği bina edemediğimiz halde, başka coğrafyalardaki Türk boylarını kardeş ilan ederken, bir taraftan da Müslüman kardeşler modasına sarılmış durumdayız.
Böylesine gerçeklerden çok uzak ütopyalarla bizi avutan uyanıklar da maalesef bizim aramızdan çıkmakta.
Liderlere itaat.
Liderlerin her söylediği ve her yaptıklarının doğru olduğuna inanmak.
Liderlere tapınmak.
Bunların hepsi bize ait saçmalıklar.
Tüm bu olumsuzluklara karşın, bize hala bir sürü düşmandan söz edilerek, bizi uyutanlara inanıyorsak.
Suçlu onlar mı, yoksa bizler miyiz?
Yani.
Tüm olumsuzlukların ve de her türlü şikayetlerimizin tek sorumlusu var.
O da biziz.
Biz düşünmeyi, sorgulamayı, okumayı, araştırmayı sevmiyoruz.
Biz başkalarının aklının peşine takılıp onların eteklerinden tutup yolumuzu bulmaya çalışıyoruz.
Tıpkı.
Dolandırıcıların laf salatalarına inanıp, altınlarını, paralarını kaptıranlar gibi, biz de kandırıldığımızı anlayınca bas bas bağırmaya başlayıp, ağlayıp sızlanıp duruyoruz!