MUSTAFA Kemal Atatürk. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı. Kuvvetler ayrılığı prensibini getiren, tüm yetkileri kendi elinde toplama şansına sahipken TBMM'ye güvenen bir lider. *** İsmet İnönü. İkinci Cumhurbaşkanı....

MUSTAFA

Kemal Atatürk.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı.

Kuvvetler ayrılığı prensibini getiren, tüm yetkileri kendi elinde toplama şansına sahipken TBMM’ye güvenen bir lider.

***

İsmet İnönü.

İkinci Cumhurbaşkanı.

2. Dünya Savaşı’nda dahi, o savaş ortamında dahi yetkileri elinde toplamak istemeyen, daima demokrasiye güvenen gerçek bir devlet adamı.

***

Celal Bayar.

Atatürk öldüğü zamanki Başbakan ve 3. Cumhurbaşkanı.

Dörtlü takrir ile muhalif bir yapıdan gelen, buna karşın TBMM’ye her zaman saygı duyan ve kuruluşundaki zorlukların farkında olan bir devlet adamı.

***

Cemal Gürsel.

1960 darbesinden sonra gelen 4. Cumhurbaşkanı.

Çanakkale ve Filistin gibi cephelerde yer aldığından mıdır bilinmez, darbe sonrası yeni Anayasa yapılmasına karşın, kendisine TBMM’den üstün olduğunu gösterecek hiçbir yetki vermemiş, aksine özgürlükleri artırmayı hedefleyen bir Cumhurbaşkanı.

***

Cevdet Sunay.

5. Cumhurbaşkanı.

Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edildiği, 12 Mart muhtıralarının verildiği dönemlerin Cumhurbaşkanı.

Buna karşın, Mısır’da İngilizlere esir düştükten sonra Kurtuluş Savaşı’na katıldığından mıdır bilinmez, otoritesini daha da güçlendirmek adına kendisini TBMM’den üstün görecek hiçbir eylemde bulunmamış bir Cumhurbaşkanı.

***

Fahri Korutürk.

6. Cumhurbaşkanı.

Kıbrıs Barış Harekatı’nın, sol-sağ çatışmalarının en çetin olduğu dönemin, ambargoların, dış politik baskıların Cumhurbaşkanı’dır.

CHP ve AP’nin ortak adayı olarak çıkmasından etkilenmemiş, “Ülkem zor şartlar altında, ben yetkilerimi artırmak istiyorum” demeyen bir Cumhurbaşkanı.

***

Kenan Evren.

7. Cumhurbaşkanı.

1980 askeri darbesinden sonra, yasaklar içeren Anayasa’yı öven Cumhurbaşkanı.

O Anayasa’da dahi, özgürlüklerin daraltıldığı bir ortamda, yine de kendisini TBMM’den üstün kılacak bir yetki edinmeyen bir Cumhurbaşkanı.

***

Turgut Özal.

8. ve Celal Bayar’dan sonraki uzun dönem sonunda ilk sivil Cumhurbaşkanı.

Başbakanlık yaptıktan sonra Cumhurbaşkanı olmuş, Cumhurbaşkanlığı sırasında da bugünkü gibi siyasi gelişmeleri kontrol etmek istemiş, Körfez Savaşı gibi zor şartlara karşın TBMM’nin gücünü ve iradesini hiçbir zaman küçümsemeyen bir Cumhurbaşkanı.

***

Süleyman Demirel.

9. Cumhurbaşkanı.

Başbakanlık dönemindeki sert ve baskıcı tutumuna karşın, Cumhurbaşkanı olduktan sonra görevinin farkında ve devlet adamlığına uygun bir yaşantı sürmeye özen gösteren bir Cumhurbaşkanı.

***

Ahmet Necdet Sezer.

10. Cumhurbaşkanı.

Anayasa Mahkemesi üyeliğinin verdiği farkındalıkla, TBMM’nin gönderdiği yasaların hukuk devletine en uygun şekilde hayata geçirilebilmesi için yoğun çaba göstermiş, devletine mali yönden hiçbir yükte bulunmamış, koalisyon döneminde de tek partili iktidar döneminde de tutumundan hiçbir şey kaybetmeyen bir Cumhurbaşkanı.

***

Abdullah Gül.

11. Cumhurbaşkanı.

"Çankaya Noteri" olduğu iddia edilse de, iktidar partisinin güdümünde olduğu söylenilse de, döneminde yapılan Cumhurbaşkanlığı harcamaları katlanmış olsa da, TBMM’nin itibarını ve Cumhurbaşkanı’nın tarafsız pozisyonunu her fırsatta vurgulayan bir Cumhurbaşkanı.

***

Yukarıda isimlerini saydığımız Cumhurbaşkanlarının ortak özellikleri, görüleceği gibi en zor şartlarda dahi güç hırsına kapılmaksızın, partili kimliklerinden uzaklaşma becerisidir.

***

Ve Recep Tayyip Erdoğan...

12. Cumhurbaşkanı.

Döneminde ne Türkiye’nin doğrudan içinde olduğu Kurtuluş Savaşı ve Kıbrıs Barış Harekatı gibi, ne de dolaylı olarak dahil olduğu Kore ve Körfez Savaşı gibi savaşlar yaşanmamış.

Tek partili iktidar ve dolayısıyla, doğrusuyla yanlışıyla siyasal istikrar şansına sahip bir hükümet dönemini yaşamış.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci bir Atatürk’ü gibi herkesi kucaklayacak bir lider olmak istiyor, bunun için amaca ulaşan, doğru yanlış her türlü argümanı kullanmaktan çekinmiyor.

Buna karşın, geçen haftalarda çıkan Başkanlık Sistemi teklifi ile, şu an farkında olmadığı ve siyasi kariyerinin en büyük hatasını gerçekleştirmiş durumda.

Tarafsız olmayı reddederek bir siyasal partiye kendisini bağlamak ve onun genel başkanı olmak istiyor.

***

İşte konu burada düğümleniyor.

Belki Başkanlık Sistemi teklifi ile kendi yetkilerini olağanüstü artıracak pozisyona gelecek olabilir.

Ancak Atatürk’ten bu yana süregelen Devlet geleneğini, milletin tamamını kucaklayan Cumhurbaşkanı imajını elinin tersiyle itiyor.

Kendi kendini tek bir partinin seçmeni ile sınırlandırıyor.

Bu seçimi kaybederse, tüm imajını da kaybetmiş olacak.

Kazanırsa, kendi kendisini sınırlamış, partiler üstü konumundan vazgeçmiş olacak.

***

Cumhurbaşkanı Erdoğan seçimini yaptı.

Şimdi millet de onun hangi yöntem ile kaybettiğini belirleyecek.