Geçen hafta sosyal medyada dolaşımda olan bir bisiklet yarışı görüntüsü vardı. Grup halinde hızla gelmekte olan bisikletçilerin yolunda birisi yürüyordu. O sırada kaldırımda elleri arkasında bekleyen görevli polis, “Şenol gaç!” diye uyarıda bulunup, son anda o kişiyi dışarı çekmek isterken müthiş bir hızla çarpışma oldu, hep birlikte yere yuvarlandılar… Yarışa ilişkin yine başka bir videoda, bu kez yol kavşağında beklemekte olan izleyicilerin, önünden geçen sporcuları protesto edip, onları yuhaladıkları görülüyordu.

 

Görüntüler, sürmekte olan 57. Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu (TUR) Çeşme etabındandı. Pek bilinmez, TUR Türkiye’nin aralıksız sürdürülmekte olan en eski uluslararası organizasyonlarından birisidir. Bu anlamda TUR ülke sporunun yüz akı, onur kaynağıdır. TUR’un bu denli köklü olması ve bir anlamda kurumsallaşmasının temel nedeni onun en yüksek makam olan Cumhurbaşkanlığı himayesinde oluşundan gelir.

 

Doğası gereği yarış, ülkenin kara yollarının kullanıldığı uzun etaplardan oluşur. Dolayısıyla çok bileşenli, zor bir organizasyondur. En büyük zorluk, sporcunun yarış güvenliği için kara yolunun araç trafiğine kapatılması ile yaşanır. İnsanların en temel haklarından birisi olan ulaşımın sekteye uğratılmadan yarış parkurunun planlanması önem taşır.

 

Etaplı bir bisiklet yarışı düzenlemenin zorluklarını bilen TUR’un isim babası Talat Tunçalp, bunun için organizasyonu Cumhurbaşkanlığı himayesine aldırmıştır. Bu karar, bisiklet kültürünün henüz kökleşmediği ülkemizde hem yarışa maddi kaynak sağlama hem de parkur güvenliği açısından işe yaramış. Gelişmiş ülkelerde bisiklet turları yarışa maddi kaynak sağlayan profesyonel organizatörlerce düzenlenirken, bu iş ülkemizde devletin atadığı bisiklet federasyonu başkanlığında yürütülmüş. Devletin yaptırım gücünü arkasına alan federasyonlar zorlanmadan organizasyonu sürdürmüş.

 

Türk sporunun yönetsel yapısı içinde ilk önce futbol federasyonu 1992 yılında özerkliğe kavuşmuş. 1993 yılında diğer spor federasyonları için benzer çalışmalar sürdürülse de, atama yerine seçimle iş başına gelme tek yenilik olarak kalmış. Böylece federasyonlar hem mali hem de yönetsel olarak özerkliğe kavuşamadıkları için, aldıkları her karar ve düzenledikleri her organizasyonda devlet idaresinden bağımsız hareket edememişler.    

 

Uluslararası nitelikteki TUR yalnızca yabancı sporcularla olan iletişim açısından değil, yılda bir kez bile olsa, idareci ve basın başta olmak üzere Türk bisiklet ailesini buluşturmasıyla da öne çıkmış. Geçmiş yıllarda, örneğin 1970’lerde eğer Türk sporcularından başarısız sonuçlar gelmişse sorgulama başlamış; TUR’un, paraların boşa harcandığı bir “gezi” olduğu şeklindeki suçlamalarla yarışın her üç yılda bir düzenlenmesi bile teklif edilmiştir! Konunun önemli yanı, o yılların gelişmiş demokrasi anlayışında ön planda yer almayan Cumhurbaşkanlığı makamının, bu kararlarda belirleyici olmamasıdır. Sporu yönetenler yalnızca Merkez Danışma Kurulu ya da Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü gibi kurumlardır.

 

Öte yandan, 50 yıl öncesinde TUR kafilesi içinde yer alan, Cumhuriyet Gazetesi’nden Tunçer Benokan gibi gerçek bisiklet yazarları çekinmeden yarışı eleştirip bunları sayfalarına taşıyabilmişler. Türk sporcuları hakkında gerçekçi ve kaliteli yorumlar yapmışlar, halkı doğru bilgilendirmişler ve bir anlamda da bisiklet federasyonunun yol göstericisi olmuşlar.

 

Ülkenin uluslararası ölçekte düzenlenen en büyük etaplı yarışı olan ve 2008 yılından sonra kalitesi yükselen TUR, naklen yayınlanmaya da başlayınca nitelik değiştirmiş. Sporun ülke tanıtımındaki yükselen yeri gereğince yarış önem kazanmış. Bunun üzerine yarışın bütçesi büyümüş, dolayısıyla böylesine çok bileşenli bir organizasyondan nemalanma konusu öne çıkmış. Önceki satırlarda da belirttiğim gibi, organizasyon profesyoneller değil ama Cumhurbaşkanlığı adına bisiklet federasyonu tarafından yürütüldüğü için, verilen hizmetin otorite ile çatışabileceği korkusu insanları bağımsız davranmaktan yoksun kılmış. Ya da bu söylemi bir bahane olarak kullanmışlar!

 

İşin spor adına en vahim yönü, ülkenin en prestijli yarışlarından birisi olan TUR’un siyasallaştırılıyor olmasıdır. Geçmiş yılların aksine TUR, bağımsız kalmaya yemin eden değil ama partili bir siyasi kişiliğin doldurduğu Cumhurbaşkanlığı makamı adına düzenlenmektedir. Her spor federasyonunun olduğu gibi bisiklette de hakim siyasetin olur vermediği bir aday federasyon başkanı, dolayısıyla TUR organizatörü olamayacağı için, milyonlarca kişiye naklen ulaşan söylemler de o siyasetin dışına çıkmamaktadır.

 

1963 yılında Talat Tunçalp’ın çıktığı TUR organizasyonu yolculuğunda gelinen noktanın bu olması ve ne yazık ki spor medyası tarafından da dillendirilmiyor oluşu işin en acı yönüdür. TUR artık “Cumhurbaşkanlığı” değil, “Cumhurbaşkanlığının” yarışıdır ve sporun siyasete alet edilmesinin ülkedeki en büyük örneği olmuştur.