ATATÜRK ve arkadaşları, kurdukları genç cumhuriyette spora büyük önem yüklemişler. Örneğin, Muhafızgücü spor kulübünü cumhuriyetin ilanından önce oluşturup, bisiklet branşındaki sporcuları yurdun dört bir yanında 'turne”lere...
ATATÜRK
ve arkadaşları, kurdukları genç cumhuriyette spora büyük önem yüklemişler. Örneğin, Muhafızgücü spor kulübünü cumhuriyetin ilanından önce oluşturup, bisiklet branşındaki sporcuları yurdun dört bir yanında “turne”lere yollamışlar. Sporcular bir anlamda yeni rejimin tanıtımını da yapmış…
1930’ların ikinci yarısında ise, bir yönetim modeli olarak yükselen faşizm dalgasından birçok Avrupa ülkesi gibi Türkiye de etkilenmiş. Cumhuriyetin genç ve sağlıklı sporcu nesli, törenlerde ve yurtdışındaki yarışmalarda zamanın tek partisinin simgelerini taşımış. Devlet öncülüğünde gelişen iktisadi teşekküllere ise, bir başka siyasi model olan sosyalizmden esinlenerek sporun hamiliği görevi verilmiş…
Dünya sporuna yetişebilmek için eğitim amacıyla yurtdışına sporcular gönderilmiş. Uluslararası yarışmalara katılım teşvik edilmiş. Dünyanın en büyük eğitim projesi olan Köy Enstitüleri’nde modern spor bilgileriyle de donatılmış öğretmenler yetişmiş ki, henüz meyveleri alınamadan bir devir sona erivermiş…
Arkasından siyasetin, halka ulaşabilmek adına sporun vıcık vıcık içine girdiği, kontrolünü elinden asla bırakmak istemediği uzunca bir dönem yaşanmış… Cumhuriyet’in mirasının hovardaca harcandığı, şimdikilerin (!) gelmesine yol açan saçma sapan bir zaman dilimi…
Son yıllarda ise Yeni Türkiye’de, Atatürk Cumhuriyeti’nin tüm kazanımlarının hedef alındığı bir yeni dönemdeyiz… Kendi inanışlarıyla sınırladıkları özgürlüklerin savunması; o çok eleştirilen hegemonik devlet yapısıyla, tek adam diktasıyla savaşım için oy istenip, iktidar olunduğu… Ama şimdilerde tersine, o yapılara doğru yol alınan bir dönem…
Artık yaşamın her alanı olduğu gibi spor da, bir büyük göz tarafından kontrol altında tutuluyor. Egemenin izin vermediği hiçbir güç sporun yönetimine gelemiyor, orada barınamıyor… Pahalı ve gösterişli spor tesisi yapımındaki, uluslararası organizasyonlardaki akçeli işler keza onların denetiminde… Sporu yurt düzeyinde yaygınlaştırıp, sonrasında elit sporcu yetiştirme gibi bir düşünceleri yok. Başarının her ne pahasına olursa olsun hemen istenmesi yüzünden olimpik sporcularımızı ahlaksız yaptılar, rezil ettiler ülkemizi dünyaya… Tek dertleri, Atatürk’ün idealindeki laik gençliğin tersine nesiller yetiştirebilmek…
Bu gözle bakıldığında daha net anlaşılır, Alanya Gençlik Merkezi’nin organize ettiği okullar arası kros yarışları… “Kros” adı altında şehrin en büyük ana arterinin asfalt zemininde yapılan; şehirdeki sürücülerin haklı olarak tepki verip spordan soğuduğu; çocukların o yağışlı ve nemli havada hastalanabilecekleri düşünülmeden en ilkel şekilde; soyunup giyinme kabinleri, tuvalet olanakları sağlanmadan katılmaya zorlandığı; yarış duyurusunun yapılmaya gerek duyulmadığı, bunun için de bir tek izleyicinin bile gelmediği; baştan savma, dostlar alış verişte görsün; “Biz yaptık oldu” mantığının güdüldüğü; yarışma takvimine her koşulda uyulduğu için aferin beklenildiği; böylece gençlere de spor yaptırıldığı zannedilen aktivite…
Amatör spor ve sporcuyu umursamama kötü bir mirası olarak bugünlere taşındı. Ama, hani çağ atlanmıştı? Hani Yeni Türkiye’de böyle şeyler olmuyordu?